PARAPSİKOLOJİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
PARAPSİKOLOJİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ağustos 2017 Cuma

PSİŞİK SİLAHLAR VE PSİŞİK SİLAHLANMA





Ölüm ışınlarını ve nükleer bombaları unutun. Psişik güçler, geleceğin silah olacaktır. İnsandaki beş duyu ötesindeki güçlerin veya algıların genel adı olan Psişik olma hali ya da doğuştan olan Psişik insanlar uzun zamandan beri ABD’ de, eski SSCB´de ve şimdi Rusya´da özel güçlerini askeri alanda kullanıyorlar mı? Bu geniş araştırmada, yaşananlardan söz ediliyor.
Dükkanın önündeki yazı şöyleydi: “Madam Zodiac, psişik güçler-geleceğin falı ve burçların okunması” Madam Zodiac’ın Washington’daki dükkanı saat 11:00’de açılıyor ve düzenli müşteriler, öğle tatillerinde geliyorlar. Vizite 10 dolar. 1979-1980 arasında her ayın üçüncü Salı’sında Madam’ın dükkanı özel bir müşteri için saat 09:00’dan biraz sonra özel olarak erken açılırdı.
Müşteri bir donanma komutanıydı, genelde sivil giyinirdi ve bir çanta taşırdı. Madam, kristal küresini, tarot kartlarını ve fotoğrafları bir kenara ittikten sonra ona çay yapardı. Komutan sigaradan kurtulamıyordu, Haziran’dan sonra günde yarım pakete düşürmüştü ama tamamen bırakamıyordu. Ama Madam Zodiac, onun yıl sonuna kadar sigaradan vazgeçeceğini söyledi. (Bu kehanet kanıtlandı. Komutan şimdi her gün 6 mil koşuyor ve Deniz Piyadeleri maratonuna katılmayı hedefliyor.)
Fakat Komutan, her ziyaretinde içinde 400 dolar olan zarfı, sigaradan kurtulmak için Madam´a vermiyordu. Para, Deniz Kuvvetleri´den geliyordu. Masaya konan resimler ve fotoğraflar, Sovyet denizaltılarının Doğu Amerika sularına yakın bölgedeki rotalarını gösteriyorlardı. Madam Zodiac’ın işi; psişik güçlerini kullanarak Deniz Kuvvetleri’ne ait gemi ve uçakların yapamadığını yaparak Sovyet misil ve denizaltılarının rotalarını bilmekti.



Kısacası Madam Zodiac, Pentagon’un “Medyum Teknolojik-Risk Projesi” olarak işlemlendirdiği kişiydi. Aralık, 1980’de Ordu Teftiş Gazetesi, “Yeni Ruhsal Savaş Meydanı: Beam Me Up Spock” başlığıyla bir makale yayınlandı. Makalenin yazarı, üsteğmen John B. Alexander idi. “Avrupa’ya 2. yayılma dönemi” ve “Savaşa hazırlanmak: Lojistik destek programı” gibi makaleleri de yazan Alexander’ın bu yazısı bazı şöyle başlıyordu:

* Beyin gücünü etkileyen bazı silah sistemleri vardır ve öldürme kapasiteleri çok önceden incelenmiştir.
* Çok uzak mesafelerden bile hasta etme ve öldürme gibi yetiler vardır. Hiçbir fiziksel neden olmadan ölüme veya hastalığa yol açabilirler. Bu tip silah sistemleri, böcek ve kurbağalarda denenmiştir fakat insanlara olan ölümcül etkisi tartışılmaktadır.
* Telepatik hipnozun kullanımı ise, ordu içinde yüksek bir potansiyele sahiptir. Bu yetenek bazı ajanların çaba sarf etmeden, önemli bilgileri ele geçirmesini sağlayabilir.
* Açıkça psikotronik silahlar vardır ama kapasiteleri bilinmemektedir.

Milyarlarca dolarlık bütçe:

Alexander ciddi miydi? Pentagon, gerçekten bazı falcıların denizaltıları durdurabileceğine inanıyor muydu? Alexander’in yazdığı bu makaleden haberdar olan birçok kişinin bunu saçma bulduklarını söylüyor. Neden ise şu: “Bu durum, kendi gerçekçilik kapasitelerini aşıyor. Dünyanın tepsi gibi olduğuna inananlar bile varken…”. Birçok araştırma gizli proje olarak tanımlanamayan programlar gizli tutulmak isteniyor.
Örneğin; 1978’de CIA’nın Sovyet Duyu Dışı Algılama çalışmaları ile ilgili istihbaratına şöyle bir başlık konulmuştu; “Biyolojik Transfer Sistemleri’nin Öyküsü”. Eleştirmenler parapsikolojinin, dünyevi problemler için kullanılması projesine karşı çıktılar. Örneğin, psişik güçlerin bir denizaltıyı yok etmesi gibi. Onlara göre, bilimi, teorik bulgular yine aynı bilim tarafından kabul edilmedikçe kullanamayız.

Peki, ama ya Madam Zodiac gerçekten Sovyet denizaltılarının yerini keşfedebiliyorsa? Michigan Üniversitesi Sosyal Bilimler profesörü olan Marcello Truzi, psişik güçlerin askeri ve politik olarak çok önemli olabilecekleri ve önemli ulusal güvenlik programlarına girebilecekleri için tehlikeli oldukları konusunda uyarıda bulunuyor. Bu tür güçlerin var olma ihtimali çok yüksek değil ama olasılık küçük de olsa, yadsınamayacak kadar önemli.
70’li yıllarda donanma Uluslararası SRI’nın beyin takımıyla 50.703 dolarlık bir anlaşma imzaladı. Görevleri, psişik güçlerin elektromanyetik kaynakları yok etmelerini önlemekti. Eğer psişikler bir başka odadaki parlayan ışığı hissedebiliyorlarsa, belki de denizaltıların çok zayıf elektromanyetik dalgalarını da fark edebilirlerdi.

Medyumların pazar değeri artıyor:

Yine de Donanma Halkla İlişkiler Bölümü kurumun psişik güçlerin denizaltıları bulmak için kullanıldığını inkâr eden resmi bir belge yayınladı. Belgede psişik-anti-denizaltı projesi şöyle tanımlanıyordu: “Bazı insanların fark edilemeyecek kadar büyük elektromanyetik dalgaları hissedebilme yetisini araştırmak.” Aslında bazı insanlar derken, medyumları; düşük seviyedeki elektromanyetik dalgalar derken de, denizaltıların elektromanyetik titreşimlerini; hissedebilmek derken de psişik güçleri kastediyorlardı.
Uzun proje raporlarında “psişik” kelimesi hiç kullanılmamıştı. Oysa SRI’nın en önemli araştırmacıları olan Harold Puthoff ve Russel Targ, dünyanın en bilinen medyumları olarak tanınıyorlar. Yapılan kontrat sonucunda SRI, son raporunu 1978’de yazdı. Raporda birçok psişikle önemli başarılar elde edildiğini iddia ediliyordu. Ama Donanma yetinmedi hatta donanma sözcüsü 1982’de yaptığı açıklamada, bu çalışmayı psişik olarak tanımlamayı reddetti.




Bu inkârların tersine, donanma en azından psişik güçleri olan 34 kişiyi denizaltıları saptaması için almıştı ve Madam Zodiac da bunlardan biriydi kod adı “Pseudonim” idi. Kontratında gizlilik ve susma koşulu bulunuyordu. Ama bir diğer medyum olan Shawn Robbins, National Enquirer dergisinde, isminin “Donanmanın medyumu” olarak geçmesine ses çıkarmadı. 1973’te New York’da Mainmondies Tıp Merkezi’nde Robbins, psişik-araştırma projesinde kullanıldı. Tipik bir deneyde, duygusal tahrik ölçüldü.
Hatta başkalarına erotik filmler izletilip, Robbins’in telapatik algı yeteneği ölçüldü. Filmlerden sonra denekler, uykuya yatırıldı ve rüyaları ya da seri göz hareketleri (REM) monitörlere yansıtıldı. Daha sonra denekler uyandırılarak rüyalarını anlatmaları istendi. Robbins’in rüyaları, filmin içeriğiyle paralel oluyordu ve filmi seyreden diğerlerinin rüyalarına uyuyordu. Araştırma ekibine göre; Robbins’in olağan dışı psişik güçleri vardı.

Testler bittikten hemen sonra, çalışmalara para sağlayan fonun yöneticilerinden birisi Robbins´i çağırarak kendisinin araştırmacı deniz subayı olduğunu söyledi. Adamın söylediğine göre donanma, düşman hedeflerine karşı Robbins’in psişik güçleriyle ilgileniyordu. Ve Robbins, anlaşmayı kabul etti. Madam Zodiac gibi ona da Sovyet gemi resimlerini ve çizelgeleri vererek, gemilerin yerini ve durumunu belirlemesini istediler.
Robbins üzerinde daha çok test yapmak istiyorlardı ama o bunu reddetti. Çünkü ondan Yunanistan’da gizli bir hazineyi bulmasını istenmişti. Yedi yıl sonra, aynı donanma komutanı, ondan Madam Zodiac projesine katılmasını ve testlere girmesini istedi. Fakat bu gerçekleşemedi, Robbins işini iyi yapıyordu ama Reagan’ın bütçe kesintisi kararıyla programdan çıkarıldı.

“Atom bombasını durdurabiliriz…”

1.Dünya Savaşı sırasında başlatılan ve geleceğin en önemli parapsikolojik araştırmaları olarak tanımlanan projelerin bütçesi Donanma tarafından karşılanıyordu. O dönemde, hayvanların psişik güçleri üzerinde yapılan bazı deneylerde martılar kullanıldı. Martılar psişik güçleri sayesinde Alman denizaltılarının periskoplarını tahrip edeceklerdi. Bütün bunlardan daha ciddi bir çalışma ise Duke Üniversitesi öğretim görevlilerinden J. Gaither Pratt’ın başkanlığında gerçekleşti.
Projenin amacı güvercinlerde psişik bir mekanizması bulmaktı. Bu tür bir buluş denizaltıların su yüzüne çıkmadan daha kolay ve uzun sefer yapabilmelerini sağlayacak, ayrıca geceleyin bombardıman yapılacaktı. Donanma bu tür çalışmalara 60’lara kadar devam etti. Fakat en önemli psişik proje, Donanma yerine Hükümet tarafından gerçekleştirildi. Donanma, 1977’de Virginia’da bir psişik mesajcı olan Dr. Charles Whitehouse’u “Hayali Görüntü Analiz İstasyonu”na aldı.
Whitehouse artık, içinde psişik enerjileri çoğaltan elektronik aletler üreten USPA adlı bir organizasyonu da içeren Birleşik Devletler Psikotronik Topluluğu´nun bir üyesiydi. Whitehouse, Donanma Araştırma ve Geliştirme Departmanı Başkanı olan Robert Skillen’e, eğer makinaya Sovyet denizaltıların bir resmi konursa yerlerini hemen tespit edebileceğini söylemişti. Skillen; “Bu yolla denizaltıların yeri bulunabilir” diyerek onay verdi.

Whitehouse, CIA ve Donanmadan birçok kişiye makinayı kullanmayı öğretti ve Donanma bu küçük siyah kutuya 5.111 dolar ödedi, Skillen, Whitehouse’un yaptığı çalışmanın övgüye değer olduğunu sürekli yineliyordu. Whitehouse, aldığı parayı yeni bir hayali görüntü analiz makinası için harcadı. Daha sonra bu makinayı kanser hastalığının tedavisi için kullandı. Kliniğinde auralarında boşluklar ya da dengesizlikler olan hastalara değişik renk kombinasyonları yönelterek onları tedavi ediyordu.
Ayrıca başka hastalıklar da auraya çeşitli renklerde ışık kombinasyonları doğrultarak tedavi ediliyordu. Whitehouse, ayrıca bu makinanın teknik kılavuzunda bazı bombaları etkisiz hale getireceğini de iddia ediyordu (Hidrojen ve Atom bombaları). Diğer hükümet ajanları, sivil yetkililer ve Hava Kuvvetleri, makinanın Atom bombasını imha edilebilmesiyle ilgilenmediler. Ama tıp dünyası ilgilendi ve doktoru, hastaları dolandırmakla itham ettiler. Sonunda Whitehouse, Tayland’a yerleşti, hayatının daha sakin olacağını düşünüyordu.

Hiper-uzay nükleer havan topu:

Donanmanın 1972’de yaptığı bu araştırma “çok gizli” bilgiler arasına girdi ve ancak 1978’de gün ışığına çıktı. Şöyle deniyordu: “Psişik araştırmalar yapan Sovyet güçlerinin er ya da geç aşağıdakileri gerçekleştirmesini bu yolla engelleyeceğiz.

A) Amerika’nın çok gizli dosya içeriklerini, gemilerimizin rotasını ve yerini, ordunun yerleşme düzenini bulmalarını,
B) Kilit noktalardaki Amerika liderlerinin ve sivil örgütlerinin düşüncelerini okumalarını,
C) Amerikalı subay ve yetkililerin ani ölümlerini sağlamalarını,
D) Amerikan uçaklarını ve uzay araçlarını uzaktan tespit etmelerini, önleyeceğiz.

Bu vahiysel tahminler, göründükleri gibi inanılmazdır. Ayrıca entellektüel gruplar tarafından da telaffuz ediliyorlardı. 1978’deki bir diğer donanma raporunda Sovyet Psikotronik silahlarının yani ruhsal yetilerin savunma ve saldırı fonksiyonlarını durdurmak için kullanılıyordu. Ayrıca raporda telapatik hipnozun Amerikan nükleer silahlarını etkisiz hale getirebileceğini belirten bir uyarı da vardı. Böylece 1981’de Hava kuvvetlerinin ordu adına savunma amaçlı psişik kalkanlar alması gündeme geldi.

Bu kalkanlar, USPA tarafından üretiliyorlardı. Çalışması için biraz kan veya karşı taraftan gerekli kişinin saçı yeterliydi. İnanılmazdı ama sanki ABD Ordusu büyücülüğe başlamıştı, Alexander’in makalesinde telapatik hipnozun büyük bir potansiyele sahip olduğu yazıyordu. Bu yetenek, karşı tarafın ajanlarını programlar hakkında bilgi almaktan alıkoyabilirdi. Üstelik Amerikan ajanları da bu metotla her şeyi bilebilirlerdi.

Söylendiği gibi: “Mançuryalılar, yaşamlarını bir tek telefon konuşmasına gerek duymadan sürdürürler” Emekli teğmen Thomas Beardan, ordunun iletişim analizcisi olarak çalışmıştı ve Sovyetlerin, bütün bunlardan daha öte silahları olduğunu söylüyordu; “Hiper-uzay nükleer havan topu” gibi… Bu psişik silahlar, stratejik noktaları tek bir atışla çöl haline getirebilirdi. Metod şuydu; tek bir nükleer patlama sınırsız şekilde evrenin her yerine naklediliyordu. 7 dönemdir senatör olan Charlie Rose bu saçma görünen iddiayı ciddi buluyor. O’na göre; Ruslar bu işin üstüne çok düşüyorlar ve Amerika bunun gerisinde kalmamalı.

Ruhsal hidrojen bombaları:

Rose, hukukçu ve tütün lobisinin liderlerinden, üstelik kendisi bilgisayarlar konusunda uzman ve Geleceğin Teknolojisi Komisyonu´nun da kurucusu. Bu aslında resmi olmayan, özel finanse edilen bir kurumdur. Rose ileri teknoloji ile ilgili birimi; füturist ve “Gelecek Şoku” adlı kitabın yazarı olan Alvin Toffler’den sonra gündeme getirdi ve Kongre´nin bu konuyla ciddi bir şekilde ilgilenmesi gerektiğini ortaya attı, gazetelerde birçok makale yayınlandı.
Uzay kolonilerinden, gen düzenlemelerinden, yumuşak enerjiden ve diğer New Age konularından söz edildi. Rose, Amerikan hükümetinin psişik silahlar için çok fazla para harcaması gerektiğini düşünmüyor. Çünkü ona göre ilk önce bu silahların nasıl bir teknoloji ile yapılması gerektiğini öğrenmek gerekiyor. Ama eğer teknolojik yapıyı anlayabilirsek, işte o zaman “Psişik Manhattan Projesi”ne ihtiyacımız olacak. (Manhattan Projesi, 1945´de atom bombası deneylerine verilen isimdir.)

Senatör, bu teknolojik bilginin ufukta olduğunu söylüyor. Rose, daha öncelerde uzak yerleri görmeyi sağlayan uzak görüş yeteneği ile ilgili olarak CIA dosyalarına girmişti. Bunu şöyle anlatıyor; “Uzak görüş yeteneğiyle ilgili inanılmaz örnekler gördüm. Bana kalırsa bu alandaki gelişmelere yakınlık göstermeliyiz, özellikle de Rusların yaptıklarına. Eğer gizli bulgulara erişebilecek psişik silahlarla donatılmış insanlar yaratırlarsa, hiç bir sırrımız kalmayacaktır.”

Rose, CIA ve Pentagon’daki şüphecilerin Amerika’nın uzak görüşle ilgili araştırmalarını engelledikleri düşüncesinde, şüphecilerin, araştırmaları engellediklerini çünkü uydu fotoğrafları kadar kesin olmadığını düşündüklerini belirtiyor ve şöyle devam ediyor; “Bana kalırsa bu ucuz bir radar sisteminden başka bir şey değil. Ayrıca Ruslar böyle önemli bir projeye sahiplerse, gerçekten başımız belada.
Bu ülke garip psişik gereçlere, lazerler arkasından bakmaya korkmuyorlarsa bizim de korkmamamız gerekir. Daha da kötüsü, yarın Ruslar bu tekniği ve bilgilerini Orta Doğu terörünün eline de verebilirler.”

Bu tür insanlar çok tehlikeli olabilirler…

California Üniversitesi psikologlarından Charles T. Tart’ın incelemesine göre; ciddi hükümet dışı araştırmacılar olası bir psikolojik askeri uygulamayı önemli buluyorlar. Amerika’daki en ünlü 14 parapsikoloji laboratuvarının on üçü Tart’ın anketine cevap verdi. Hiçbirisi bu tür psişik güçlerin casusluk alanında kullanılabileceğini reddetmedi. Üstelik bu konuda çok para harcandığını ve bilimsel insan gücü kullanıldığını söylediler.
Dördü casusluk için “olabilir”, beşi “belki”, geri kalan dördü ise “kesin” nitelemesini kullandı. Aynı oranda incelemeci ise; psişik güçlerin, fiziksel zarara, hastalığa ve hatta ölüme yol açabileceğini ya da bilgisayar türü gereçleri bozabileceğini söylüyorlar. Tart’ın araştırmasına katılan 5 laboratuar, Amerikan Hükümeti´nin kendilerine resmi yollarda parapsikolojik bilgi almak için yaklaştıklarını belirtti.

Ordunun psişik güç olarak istediği, telepatik hipnoz veya kaşık bükmek değildi. Böyle olsaydı, bunların bir gösteri tiyatrosu için hazırlandığını düşünürdük. Ciddi araştırmacılar, kendini psişik diye tanıtan Uri Geller gibi kişilerin süslü gösterilerinden sonra, düşük enerjiyi ölçen psikokinetik testlerden çok, göz yanılmalarına takıldılar. Psişiklerin birçoğu düşük bir enerjiyle bile etkilenecek basit mekanik veya elektrikli araçlarla (mikroçipler ve termometreler) uğraşmaya başladılar.
Princeton’un psişik araştırmacısı Robert John ve diğerleri bu tür kolay testlerin devamlı pozitif sonuçlar verdiğini söylüyorlar. Yani öylesine bir pşisik güç sıradan araç ve gereci kolayca etkiliyor. Aslında tüm modern silahlar (radarlar, bombalar, uçuş saldırı sistemleri, tanklar vs..), bilgisayarların düzgün çalışmasına bağlıdır.
Psişikler, bilgisayarları kontrol edebiliyorlarsa, bu tam bir nükleer kaç-göç oyununa dönüşür ve Pentagon’un gözünden kaçmamalıdır. Vietnam Savaşı sırasında Donanma, Tonkin Çölü’nde çalışan taşıyıcılardaki gizemli bombaların patlamasında psişik bir güçten şüphelendiler. Saldırı bilgisayarları bozulup, zarar vermek isterken tersini yapmış olabilirler mi? Pentagon, bunu kesinlikle bilmek istiyor.

CIA nelerle uğraşıyor?

Nükleer savaş gereçleri dizaynırlığı yapan Laurence Livenmar Laboratuarları çalışanlarından Ron Robertson’a göre; bazı hükümet yetkilileri, psişik güçleri, nükleer silahları korumak için inceliyorlar. Eğer Uri Geller psiko gücünü, kaşıkları ve anahtarları bükmek için kullanıyorsa “Laboratuar Uri Geller’in bunu yapabildiğini onaylamıştı”, bunu nükleer bombalar için de kullanabilir. Bunu yapabilmek için küçük bir noktayı birkaç santim oynatmak yeterlidir. Robertson, Pentagon’un 30 -40 psişik araştırmayı desteklediğini söylüyordu.

Bir zamanlar hükümet tarafından desteklenen araştırmalar hakkında neye inanmamız gerektiğini bilmek zordu ve bu konuda dökümanlara ulaşılamazdı. Üstelik hükümetler, özel olarak desteklenen psişik araştırmalarda bile eğlencelik bir iş yapıyor gibi davranırlar.
Örneğin, Joel S. Lawson’u ele alalım. Lawson, Donanma Elektronik Sistem Departmanı’nın basın bölümündeydi ve şöyle demişti: “Ben her zaman duyudışı algılamanın denizaltılarla savaşmak için tek yol olduğuna inandım.” Lawson, donanmanın içinde psişik silahları açıkça tartışmaya istekli çok az kişiden biriydi. Stanford Araştırma Entitüsü ile yapılan iki kontratta, hükümet sözcüsüydü. İki proje de bu fikirlerin fizibilitesinin test edilmesine yöneliktiı.

Lawson, artık konuşmuyor ve röportaj vermiyor. CIA´in 1952 yılı kayıtlarından alınan ve 1978’de ortaya çıkan bilgiler, psişik araştırmalara hız verilmesini ve pratik uygulamalar yapılmasının gerekliliğini, deneyler sırasında kesin bir dikkat ve hiçbir bilgi sızdırılmamasının istendiğini göstermiştir. Psişik araştırmacılar Stanley Krippner ve Shawn Robbins, yapılan araştırmalar için gereken paranın yarısının CIA tarafından karşılandığını, yedi yıl kadar sonra öğrendiler.
Bunu bir magazin makalesinden öğrenmişlerdi, saklama ve sessizlik politikası, 70’lerin sonuna kadar bu fonu gerçekleştiren görevlilerin sorumluluğunda sürdürüldü. Sorumlu kişi, hükümetin utanmak istemediğini ve ilgilenmeleri gereken başka şeylerin de olduğunu söyledi.

Şu anda neler oluyor?

Psişiklerden, paranın nereden geldiğini saklamak özel sorunlara yol açabilirdi. Eğer psişikler gerçekten yeteneklilerse, gerçeği telepatik olarak ya da dökümanlardaki psişik parmak izlerinden öğrenebilirlerdi. Diğer yandan psişikler, ipuçlarını yakalayamazlarsa, bu da onların gerçekten yetenekli olmadıklarını gösterirdi. Böylece bunca paranın boşa gittiği ortaya çıkardı.
CIA, bu karmaşayı çözmek için iki aracı kullandı. Bu kişiler, CIA ile olan bağlantıyı ve araştırmanın arkasındakileri biliyorlardı. Bu çift taraflı körlük sistemi önlemleri pek de normal sayılmaz. Aslında böyle bir anlaşma sistemi birçok tehlike yaratabilirdi. Hükümet hala psişik araştırmaları finanse ediyor mu?

Reagan dönemi Beyaz Saray sözcüsü Barbara Honegger, Ulusal Güvenlik Departmanı’nın uzak görüş olayını bir takım kodları bulmak için kullandığını söylüyor. Ulusal Güvenlik Departmanı´nın bilgisayarları trilyonlarca kod kombinasyonu içerse de daha güvenli kod kırıcılara daima ihtiyaçları var. 1977’de Donanma´nın Araştırma ve Geliştirme Bölümü´nde asistan sekreter olan Samuel Koslov, Donanma´nın, Stanford Araştırma Enstitüsü´yle ELF ve Beyin Kontrolü çalışmalarıyla ilgili bir kontratı olduğunu öğrendi (ELF, çok düşük frekansta radyo dalgalarıdır).
Çünkü insan beyni çok düşük frekansta elektrik dalgaları yayar. Bilim adamları bu dalgaları psişik bir metotla güçlü sinyallere çevirirlerse, yakınlardaki insanların beynini etkileyerek hipertansiyona yol açılabileceğini ve ani ölümle sonuçlanacağını düşünüyorlar. Ama beyin kontrolü etiketi Koslov’u üzmüştü, bu yüzden Donanma´nın finanse ettiği tüm psişik çalışmaların durmasını emretti. SRI ile olan kontrat iptal edildi ve diğer projeler beklemeye alındı.

Buna karşın beyindeki düşük frekanslı radyo dalgalarının insan beynine olan etkilerini araştırma projesi çok geliştirildi ve finanse edildi. Psişiklerin, bilgisayarları sabote edip, tüm gizli bilgileri ele geçirebileceği endişesi, Kongre´de açıkça gündeme geldiğinde psişik savaş yarışının başlayacağı düşünüldü. Ama şüpheciler “hayır” diyorlar. Onlara göre bu olaylar, fazla pahalı bir zaman öldürme işinden ileri gidemezdi. Koslov, psişik silahlar lafı geçtiğinde bile rahatsız oluyor.
Ona göre bu tür tartışmalar, insanları sonuçsuz bir sürek avına iter. Bunu şöyle dile getiriyor; “Eğer Sovyetler bu aptalca şeylere bu kadar çok para döküyorlarsa, bunun nedeni kendi gazetelerinde bizim psişik araştırmalar yaptığımızı duymuş olmalarıdır. Size bu konuda çok fazla gazete küpürü gösterebilirim.” Basın, Parapsikoloji hakkında Rusya´da bile haber çıkarıyor.
Fakat tüm bunlar sansasyonel ve magazin boyutunda. Yine de Parapsikoloji, hem Amerika’da hem de Rusya´da gündemdeki bir konu. Resmi Rus ansiklopedilerinde Parapsikoloji, şu şekilde tarif ediliyor; “Bilimsel olmayan idealist akım”. Bu tür bir tanım sadece Stalin devrinde vardı.
Oysa günümüzde çok ciddi bazı bilim adamları Parapsikolojinin önemli buluşlar yapacağını düşünüyorlar ve bu tür düşünceler sonsuza kadar yadsınamaz. Kısacası gelecek, insan yeteneklerinin ötesinin keşfedileceğinın ve kullanılacağının haberini yollamaktadır. Askeri ve politik alanın dışında kalan alanlarda, olumlu olarak pşisik güçlerin tam olarak tanınmış, denenmiş ve yönlendirilmiş kullanımı yeni bir dünyayı bize getirebilir.

Kaynak : https://www.kuantumnedir.com/konu-psisik-silahlar-ve-psisik-silahlanma-207.html
Devamını Oku »

9 Ocak 2017 Pazartesi

ELEKTRONİK SES FENOMENİ (EVP)



Elektronik Ses Fenomeni (EVP-Electronic voice phenomena) ses kayıtlarında görülen ruhsal sesler anlamında paranormal bir durumdur. İlk kez 1959 yılında İsveçli film yapımcısı Friedrich Juergenson teyp ile kaydettiği sesler sonucu ortaya atıldı.

The Universal filmi White Noise (Beyaz Ses) İngiltere'de ocak 2005'de vizyona girdi. Film, içinde katliamda oluşan seslerin ele geçirildiği, en azından filmin amaçları için, "Beyaz Ses"aracılığı ile, yumuşak, hışırdayan, radyonun frekans aralıklarındaki pozisyonlarda veya hava dalgaları ile dolmadan önce-veya kanalı tam ayarlanmamış bir televizyonun, bazen hayaletimsi yüzlerin de göründüğü, karlı ekranında bulunan, hala az bilinen "EVP"nin paranormal olayı veya elektronik ses fenomeni ile ilgilidir.

Filmde Michael Keaton, karısı aniden, gizemli bir biçimde ölen Jonathan Rivers rolündedir. Daha sonra, Jonathan, Linda'nın kendi sesinin de olduğu, ölülerden gelen mesajları aldığını ve kaydettiğini iddia eden bir adam tarafından aranır. Önceleri olaya kuşkulu yaklaşan Jonathan kısa surede, Linda ile haberleşme ihtiyacı ile sürekli bu olayı düşünmekten kendini alamaz ve kendi EVP kayıtlarını yapmaya baslar. Hollywood'un EVP gibi paranormal fenomenleri -her zaman olduğu üzere- ele alış tarzında daima karanlık bir yan vardır:mesajların bazıları diğer taraftan uyarılar taşırlar, ve çok geçmeden bu meselelere burnunu sokmanın tehlikeli bir iş olduğu açıkça ortaya çıkar- ve sonuçta sadece birbirini seven ama birbirinden kopartılmış kişilerden mesajlardan çok daha fazlasıyla karşılaşabiliriz. "Trailer"de olduğu gibi (derin, mezarlıkvari ses başlar) "Eğer onlar geri gelebilirse ... daha başka kimler gelebilir?"

Filmin EVP'yi ele alış tarzı tamamiyle sansasyonalizm ve ürküntü olmamasına karşın, bu korku filmi yaklaşımı (otobüslerin yanlarındaki "Sizi ele geçirmek istiyorlar!" diye çığlık atan reklamlarda da olduğu gibi) bazı insanların konudan ürkerek uzaklaşmalarına hizmet edebilir veya belki de onları bir fenomen olarak EVP'nin Coca Cola ve benzin düşmanı arabaları gibi `Amerika'da yapılmıştır` damgalı bir şey olduğuna ikna edebilir.

EVP'nin Geçmişi

Scientific American'ın 30 Ekim 1920 sayısında, Amerikan'ın en ünlü mucidi Thomas Alva Edison - elektrik ışıkları, gramofon ve hareketli resimleri keşfeden - şöyle yazar:
Eğer benliğimiz yaşasaydı, o zaman tam olarak mantıksal ve bilimsel bir varsayımda bulunabilirdik: anıları kaybetmemek, zihin gücü ve diğer yetilerimiz ve bilgilerimiz bu dünyada elde ettiğimiz. Bu nedenle, benlik, ölüm diye adlandırdığımız şeyden sonrada kalıcıysa, mantıklı bir sonuca varabiliriz. Bu dünyayı terk eden herkesin arkada bıraktıkları ile iletişim kurmak isteyeceklerini. İnanmaya meyilliyim ki. Öbür dünyadaki benliğimiz bunu arzulaması mümkündür. Eğer bu mantık doğru ise; o zaman, bir sonraki hayatta yasam sürerken benliğimizin yanında -etkilenebilen veya hareket ettirilebilen veya ustalıkla idare edilebilecek kadar hassas- bir cihaz geliştirebilirsek, böylesi bir cihaz yapılabildiğinde, bazı şeyleri kaydetmesi gerekir.

İnsan Edison'un bazı emsalleri bu konuda ne yaptılar diye merak etmekten kendini alamıyor ve Edison'un kendisinin böyle bir cihazın yapımı için deneyler yaptığı spekülasyonlarına karşın, böyle bir tasarımı doğrulayan hiç bir kanıt günümüze ulaşmamıştır. Edison'un - ruhlar dünyasını yaratılan yeni teknolojilerle birleştiren- düşünceleri belki de bir dereceye kadar zamanın ilerisinde idi. Keza Edison'dan oldukça bağımsız olarak, Markoni ve Tesla'nın ruhlar dünyası ile bağlantı kurmak için teknoloji kullanma ile ciddi olarak ilgilendiklerini gösteren kanıt olmasına karşın EVP olarak bilinenin tamamiyle ortaya çıkışından önce onlarca sene geçecekti.

Bununla beraber, dünyalı dinleyicilere ulasan, görünüşe göre katliamda oluşan seslerin ilginç örnekleri sonraki yıllarda da kaydedildi. 1930'larda Avrupa, II. dünya savaşının koşullarının yavaş yavaş oluşumuna tanık olurken, İsveç ve Norveç'li pilotlar radyo frekanslarında ilginç ve tanımlanamayan seslere tanık oldular. önce bunların parazitli Nazi telsiz konuşmaları olduğuna inanıldı, ama hiç bir şekilde bir kanıt bulunamadı, ve nereden geldiği bilinmeyen bu sesler 1934'de başladığı gibi birdenbire durdu, o tarihten sonra bunlar ekseriyetle unutuldu.

John Butler, 1947'deki "Ruhlar Dünyasının Keşfi" kitabında -ki bu 1930'larda da meydana gelmişti- bu kez 600 kişinin önünde gerçeklesen Londra'daki Wigmore Hall'daki ilginç olayı anlatır. Bir medyum sahnededir ve biraz uzağında salonun her yanındaki hoparlörlere bağlı bir mikrofon konulmuştur. Aniden, 40 veya 50 kadar olduğu tespit edilen sesler mikrofondan konuşmaya baslar. Mikrofonun yanında hiç kimse yoktu ve sistemi kuran, uzmanlıkları bu tur ses sistemleri olan iyi tanınmış bir firmanın elektrik mühendisleri olan iki teknik yetkili, sesleri duyunca bunların herhangi bir şekilde insan kaynaklı olamayacağını ve orjinalde bedenden ayrılmış olarak göründüğünü herkesin önünde açıkladı. Her ikisi de daha sonra, bu olaydaki deneyimlerinin bir sonucu olarak ruhbilimci olduklarını açıklayan- Psychic News'te yayınlanan- bir bildiri imzaladılar.

1949'da, Manchester, İngiltere'de "Ruhlarla Elektronik İletişim Derneği" adı ile ve broşürlerinde belirttikleri "İnsanların Ruhsal Özgürleşmesi için Elektronik İletişim" amacı ile küçük bir grup oluşturuldu.Derneğin oluşumu Uluslararası Spritizma Federasyonunun 1948'deki Kongresinde ruhsal hisleri harekete geçirme gücüne sahip bir enerji alanı üreten elektrikli bir cihazı gösterime sunan Hollanda'lı Mr. N Zwaan'ın çalışmasından esinlenmiştir. Cihaz 'Teledyne'ye geliştirilmesinden önce, başlangıçta 'Süper ışın', daha sonra 'Zwaan ışını'(Binnington modeli) ve son olarak 'Teledalga' olarak adlandırıldı. Bu bilim-kurgusal ses cihazları için, ölülerle doğrudan ses iletişimi formu da dahil olmak üzere olağanüstü sonuçlar alındığı iddia edildi. Fakat 1952 itibari ile, bu heyecan ve aktivite patlaması yavaş yavaş basit bir şekilde sona ermiş gibi görünür. Bununla beraber, ayni yıl içinde, iki seçkin Romalı Katolik, biri Benedictine papazi Peder Pellegrino Maria Ernetti, diğeri saygın hekim Peder Agostina Gemelli, tip laboratuarında telli kayıt cihazı ile Gregorian ayin müziği kaydı üzerinde çalışırlarken-aradıkları o olmadığı halde- açıklanamayan sesler yakaladılar. Çalışma iyi gitmiyordu, ve hayal kırıklığı yasayan Gemelli olmuş babasından yardim diledi.İlkel kayıt cihazındaki kaydedilen şeyi dinlediklerinde, rahibin olmuş babasının onları son derece hayrete düşüren "Ben, her an seninleyim ve sana yardım ediyorum." sözlerini duydular.Bu olayın haberi Papa Pius XII'a ulaştı ve o pederlerin endişe duymamalarına çünkü kaydettikleri sesin bilimsel bir gerçek olduğuna ve spritizmada hiç bir temeli olmadığına karar verdi.

Breakthrough

Yedi yıl sonra, 1959'da, gerçek buluş gelir. Friedrich Jurgenson (Letonya'da doğan sanatçı ve belgesel film yapımcısı), gece İsveç, Mölnbo'daki evinin yakınındaki bir ağaçlıktan kuş sesi kaydeder. Bu kaydı tekrar çalarken, Norveççe konuşan ve kuşların gece alışkanlıklarını tartışan bir adam sesinin farkına varır.Konunun göz alıcı tesadüfüne rağmen, Jurgenson nasıl kayıt cihazının normal bir radyo kaydettiğini düşünür. Fakat birkaç hafta sonra, başka bir kadın sesi yakaladığında sarsılır. Ses Sorar: 'Friedel, benim küçük Friedel'im, beni duyabiliyor musun ?' Friedel, Jurgenson'un hayvanının ismidir ve annesinin sesini hemen fark eder. Annesi 4 sene önce ölmüştü. Şimdi öteki tarafla iletişim sağladığına ikna olmuştu, Jurgenson kaydetmeye devam etti, farklı dillerde konuşan, yüzlerce bedenden ayrılmış ruhların seslerini yakaladı ki bunların içinde vefat eden bazı aile üyeleri ve arkadaşları da dahil olmak üzere onu cevaplamak için benlikleri ile Jurgenson'a gözüktüler.

Jurgenson 1964'de, bulgularını, Frieburg Üniversitesi, Parapsikolojik Araştırmalar Ünitesinin kurucularından Dr. Hans Bender olmak üzere, bir çok araştırmacının dikkatini çeken Voices from the Universe kitabını yayınladı. Dr. Bender, onu ses fenomeni üzerinde çalışması - sessiz ortamda boş kasetler ve normal kayıt cihazları kullanarak, fark edilebilir kelimeler konuşan seslerin kaydı - için kendi grubuna dahil etti ve sonuçlarda, Jurgenson'un deneylerinin gerçekliğinin haklı çıktığı görüldü. İşinde ilgili olduğu tek şey parapsikolojistlik değildi. Ayrıca bir dekoratördü. Vatikan ve Papa ile ilgili çektiği bir belgesel film için ödül aldı, ama Jurgenson, daha sonra bir arkadaşına Vatikan'da ses fenomeni için titreşimle ses çıkaran bir kulak bulduğunu söyledi. Bu durum Vatikan'ın bu konuya geçici bir ilgiden daha fazlasını verdiği gibi görünüyordu..

1965'de bir başka Letonyalı, tanınan psikolog ve Carl Jung bir zamanlar öğrencisi olan Dr Konstantin Raudi ve Jurgenson'un yaptıklarını duydu. Raudi ve uzun zamandır direk ses medyumluğuna ilgi duyuyordu ve, Jurgenson'la tanışıp ve onun EVP deneylerinin doğruluna ikna olduktan sonra, Almanya'da kendi araştırma projesini hazırladı. Başlangıçta, Raudi ve olağan bir kristal set kullandı, ama neticede Ganiometer isimli aracın tasarımında ona yardımcı olan fizikçilere ve elektronik mühendislerinin yardımını almaya gönüllü oldu. Bu altein yardımıyla Raudi ve binlerce bedenden ayrılanların seslerini kayıt etti ve 1968'de araştırmalarını Almanca bir kitapta (Unhörbares wird hörbar) yayınladı, birkaç yıl sonra ise Breakthrough olarak çevirisi yapıldı.1971'de kitabın İngiliz yayıncısı Colin Smythe, Raudive'nin çalışmalarının bilimsel testlerini düzenledi. montajcılar kulaklık ile kayıtları denetlerken hiçbir şey duyamadılar, fakat tekrar çalarken (playback'in anlamını biliyorum fakat Türkçe'ye uyarlayamıyorum) yaklaşık 200 ses işitildi ; ki bunlardan birini Sir Robert Mayer tanıdı, bu kişi henüz vefat eden Arthur Schnabel idi.

Breakthrough, Raudive'nin metodunu büyük bir başarıyla takip eden daha sonraki bir çok araştırmacı için teşvik unsuru oldu. (1974 denesinde ölen Raudive diğer EVP araştırmacıları ile öte dünyadan iletişim kurmaya çalışmaktaydı, Onun mesajları sadece kayıt cihazlarında değil aynı zaman video ve hatta bilgisayarlarda bile gözüküyordu).

Raudive yeni ufuklar açan kitabını yayınladığı aynı sene içerisinde, Amerikalı emekli iş adamı George Meek, EVP ile ilgilenmeye başladı ve finansmanı Bill O'Neil'in yardımı ile ruhla direk iletişim kurmayı sağlayan dünyanın ilk aygıtını geliştirdi. Bu iş birliği sonucunda (1967'de ölen eski NASA bilimadamının da yardımıyla) dünya ile ruhların dünyası arasında direk iki yollu iletişimi vaat eden ***8220;Spiricom***8221; ortaya çıktı. Meek ve O'Neil saatlerce kayıt yaptılar, ama Spiricom 1981'de tüm fonksiyonlarını durdurduğu görüldü. (Mueller bunun olacağı konusunda uyarıda bulunmuştu) ve bu araştırmasında o kadar harcadığı zaman ve paraya rağmen, Meek asla, gerçekten iletişimde bulunduğunu kimseye kanıtlayamadı.

Dünya Çapında Bir Fenomen

Bu zamandan sonra EVP sadece Avrupa'da değil, tüm dünyada insanların ilgilisini çekmeye başlamıştı. 1970'lerin ortalarından itibaren Almanya, Avusturya, Fransa, Kanada, Brezilya, İtalya, ABD ve Rusya'da gruplar oluşmaya başladı. İngiltere'de George Gibert Bonner ve Raymod Cass isimli iki araştırmacı, deneylerinde, makaralı kayıt cihazı ve pilli radyolar kullanmaya başladılar. Bonner Ekim 1972'de bir deney gerçekleştirdi, mikrofonuna, bir cevap ummamasına rağmen ***8220;Beni duyabilen biri var mı?' şeklinde soru. Fakat Bonner, 'Evet'cevabını aldı.Bonner, hızlı geçen ruhları kusursuz yakalama tekniği bulana dek 5 yılını almasına rağmen, önündeki 22 yıl boyunca 50.000 üzerinde ruh sesi kaydetmeye devam etti.1997 senesinde ölen Bonner, biriken birçok muazzam ses kaydına ve fikrinin başlangıcı üzerine sağlam kaynaklara sahip olmasına rağmen, diğer araştırmacılardan destek bulamadı. 2002 senesinde ölen Ray Caas; O zaman da büyük bir şevk vardı, ama birçok deneyci için, tek bir ses gelmeden önce haftalar veya ayları bulan çalışmalar yapılmalıydı. Bir çok insan devam etmedi. Diğer beş yada altı kişinin arasında George Bonner ve ben bu işi sürdürdük. Sonunda nesnesel seslerle birlikte bir beden yakaladık. Fakat bununla birlikte kurum, kanıtları önemsedi.Psişik Araştırma Toplumu mesafeliydi. Ruh Bilimciler medyumlara güvendi, böylece EVP deneycileri izole ediliyordu.

Fakat konuya kendini adamış diğer ülkelerdeki araştırmacılar daha şanslıydı.Hans Otto Koenig, kayıtları geri sarıp tekrar çalarak öte dünyadan sesler almayı umut eden külfetli ve yorucu metodun yerine, karışık elektronik sistem aracılığı ile gelen canlı sesleri yükseltmek için, 20-40 kHz'de ultra ses sinyallerini kullanan 'Field Generators'ü geliştirdi. 1982'de, RTL'den Rainer Holbe'nin sunduğu bir canlı yayında yaptığı deneyi başararak, Avrupa'nın EVP'ye olan dikkatini çekti. Koenig'in ultra-sound aygıtı, RTL istasyonundaki mühendislerin kontrolü altında hoparlörlere bağlandı ve çalıştırıldı. Birkaç saniye sonra, net bir ses duyuldu: 'Otto Koenig ölüyle telsiz iletişime geçer'. Mühendisler, hile yapıldığına dair bir kanıt bulamadıklarını açıkladı.

O günden itibaren EVP'ye olan ilginin zayıflamadığı görüldü. Instrumental Transcommunication (ITC) sadece alışılagelmiş EVP için değil, telefondan ruh sesleri, video kaynaklarından elde edilen hayalet resimler, hatta kişisel bilgisayarlarda gizemli iletişim gibi fenomenler içinde bütçe ayırmaya başladı. 1982'den itibaren, ben kendi başıma İngiltere tabanlı EVP & Transcommunication Society'i oluşturduğumda, ABD, kendi American Association of Electronic Voice Phenomena (AA-EVP) kurumuna sahipti.

Davetsiz Misafir

EVP'yi tesadüfen kendi kendime keşfettiğimde sene 1994'tü. Oğlum Paul'un tamamen beklenmedik bir şekilde 2 sene önce ölmüştü. O her neredeyse, onu bulmaya azimliydim ve tesadüfen kendi evinde her hafta düzenli olarak psişik çember organize eden bir adamla tanıştım.

Bu seanslar, karanlıkta oturarak ruhlar ile iletişim sağlamayı alışılmış denemelerdi ve ruhların masaya vurmasını, ruhsal ışıklar yaratmasını ve buna benzer şeyleri içeriyordu. Her hafta düzenli olarak 7-10 kişi geliyordu ve onlarla tanışmaktan gerçekten hoşnut olmuştum. Seans sırasındaki masaya vuruşları, şıngırdayan avizeleri ve havada uçan masalar.. Ben bunlara çok fazla itimat edemiyordum. Tüm bunları, masaların hareket etmesini, katılımcılardan birinin yaptığını varsaydım, ama buradaki insanların bunu yapmak için bir sebepleri yoktu.
Haftalık oturumlardan birinde, akşamleyin, ses kaydedici cihazımı aldım ve onu masanın üzerine koydum. Nasıl bir ses elde etmeyi umduğumu bilmiyordum. Belki, masaya vurulduğunda, bu sesin geldiği yöne dair bir kanıt' O akşam sadece dört kişiydik ve aralarında tek kadın bendim. Daha sonra evde, bu kaseti tekrar sardığımda, bir kadının benim ismimi fısıldadığını işittim. Bu ses çok hafifti fakat oldukça netti. Bu davetsiz misafir kimdi ? Oldukça şaşırmıştım.

O zamana dek EVP diye bir şeyden haberim yoktu, fakat EVP hakkında bilgi edinmem çok sürmedi ve yaptığım kayıt işlemi ve duyduğum sesin bu fenomen ile ilgili olduğuna karar verdim. Daha sonra bana özel olarak yapılan ve şu an hayatta olmayan bir ruhun çağırıldığı bir seansı kaydettim. Bu kaydı defalarca çaldım, sadece o ruhun orada olduğuna emin olmak için.

Bundan sonra, ben ve diğer oğlum evimizde düzenli olarak kayıt yapmaya karar verdik. İlk başlarda, hafta iki kez olmak üzere birer saat kayıt yaptık fakat fayda etmedi. Seans odasındaki koşulları aynen uygulamama rağmen hiçbir şey olmamıştı.

Tam vazgeçmek üzereyken, son yaptığımız kaydı tekrar çaldım ve oğlumla beraber 'Her hafta buradaydım' diyen bir erkek sesini işitince şok olduk. Bu oldukça şaşırtıcıydı, ve işittiğimiz şey, bu deneye devam etmek için ihtiyacımız olan cesareti sağlamıştı.

Bu olaydan sonra, sesler ulaşmaya başlamıştı.- Her seansta olmuyordu fakat çoğunlukla sesleri elde edebiliyorduk. Ayrıca kayıt süresini de kısaltmıştık.- Haftada iki kez, birer saat bu kayıtları dinliyorduk fakat en sonunda deneylerden hep baş ağrıları ile kalkıyordum. Oldukça yorucu bir işti. Bedensiz sesler genellikle zayıftı ve hızlı geçiyordu. Daha sonraları, örnek olarak bir kayıt yaptık ve ölen oğlum Paul'un sesine benzer bir kelime işittik. Bu kelime 'Sebep'idi. Fakat eğer oğlum bizimle iletişime geçseydi, tek kelimeyle sınırlı kalmazdı ve birçok kez bu kelimeyi tekrarlardı.Bu yüzden bu sesin oğlumun sesi olduğu fikrinden vazgeçtim. Bununla birlikte, mantık yürüterek, bu sesin oğlumdan geldiğini düşündüm ve bize bir sebep yüzünden bu dünyadan ayrıldığını söylemeye çalışacağını düşündüm. Aslında her şeyin bir sebebi vardı, onunda ölümünün bir sebebi vardı.

5 sene boyunca kaydetmeye devam ettik ve iletişimler artık daha güçlü ve anlamlı seslerden oluşuyordu.Bazen, bu sesler ölmüş olan akrabalarımızdan geliyordu. Örnek olarak üvey kardeşim, benim yaptığım çay israfı konusunda 'İki fincan Çay, Judith!' şeklinde sesleniyordu. Ben her zaman iki bardak çay için iki çay poşeti kullanırdım fakat o daima tek bir çay poşeti ile birkaç fincan çay yapabilirdi. Ayrıca, eskiden oğluma bakıcılık yapan kadın, o zaman oğlumun sürekli sorduğu 'Acaba kar yağacak mı?' sorusunu, 'Kar için hava yeterince soğuk'değil şeklinde yanıtlıyordu ses kayıtlarında. Bu sesler yanlış olamazdı, o kişilerin tüm karakteristik vokal özelliklerini taşıyorlardı.

Diğer iletişimcileri tanımıyordum. Bir adam vardı ve ona, merakımdan 'Neredesin?, umarım bana söylersin' dediğimde 'dua ediyorum' demişti.

Ölüyle Konuşma

1999 Senesinde, kayıt cihazımı düşürdüm ve kırıldı. Tamir edilemeyecek durumdaydı ve çok üzülmüştüm. Çünkü yenisini almam gerekiyordu ve tam zamanı diyerek dijital bir kayıt cihazı aldım. Eve vardığımda, yeni aldığım dijital kayıt cihazını denedim fakat oldukça pahalı olmasına karşın sesler çok karmaşık geliyordu. Oldukça sinirlendim ve kendi sesimi kaydetmeye başladım ; 'bu cihazdan hiç hoşlanmadım, sanırım yarın onu aldığım mağazaya geri götüreceğim, fakat (ruhun cevabı) sen bunu beğendiysen, belki geri götürmekten vazgeçerim.' Geri sarıp dinlemeye başladığımda, bir erkek sesi duyunca oldukça şaşırdım. Bu ses derinden geliyordu, yankılıydı ve neşeliydi, bana cevap veriyordu: 'Bu cihazdan hiç hoşlanmadım' dediğimde bana cevap olarak vurgulu bir biçimde 'Biz hoşlandık' demişti. O anda bu erkek sesi birine emir verir bir şekilde ; 'Git ve Hallam'ı bul ! Onun bilen birine ihtiyacı var. Onun, ona yardım edecek birine ihtiyacı var' dedi. Son olarak kesin bir şekilde 'Cihazı Sakla !' dedi.

Bu alışılagelmedik iletişim, bende 'Hallam' hakkında ilgi uyandırdı. Jack Hallam, 1986'da ölmüştü ve benim yakın arkadaşım, aynı zamanda meslektaşımdı. Gelecek seferki kaydımda, karşımdaki Jack idi. Ve o andan itibaren benimle iletişim kurmayı hiç kesmedi.

EVP hakkındaki deneyimlerimde gördüm ki; ne zaman kayda başlasam onlar ordaydı. Mezarlık yada Perili Ev gibi özel bir yerde olmama gerek yoktu. Onlar her zaman iletişime geçiyorlardı. Gece uyumaya gidip, kayıt cihazımı açık bıraktığımda bile, sabah uyandığımda ve kaydı tekrar dinlediğimde konuşan, tartışan, ıslık çalan, ağlayan veya şarkı söyleyen kalabalık sesler alabiliyordum. Bazen 'İşte Judith!, Onu yatağından kaldır!' veya 'Hadi onu uyandır' gibi direk beni hedef alan sesler duyabiliyordum. Öyle ki, ben sadece kısa süreli periyotlarda kayıt yapıyordum, aksi taktirde onları tekrar dinlemek oldukça uzun zaman alıyordu.

Sesler artık telesekreterime de geliyor. Onlar isimlerini vermedikçe - ki bunu çok nadiren yaparlar -, bir çoğunun kim olduğunu bilmiyorum. Onlar bana sık sık 'Ona Güvenme!' veya 'Onu geri ara' gibi tavsiyelerde bulunuyorlar. İlk telefon araması - telefonu satın aldığım ilk gün - benim için değildi, yanlış bir numarayı aramışlardı fakat ben bu aramayı kaçırdım. Telesekreterimden arayan kişinin mesajını dinliyordum ve mesajın sonunda, mesajı bırakan kişinin konuşması bittiğine, bir ses kısa ve öz olarak 'Yanlış Numara!' demişti.
Bir ara, Avusturalya'lı bir kadın, bir aylığına evimde kalmıştı. O, o kadar çılgındı ki, ayrıldığında biraz rahatlamıştım. Fakat ayrılmadan kısa bir süre önce telefonuma bir mesaj bırakıldı ve mesajda Avustralya aksanı ile konuşan bir adam tek bir kelime söyledi: 'Çılgın!'

Fakat adamın aksanı sebebiyle, bu Avusturalya'lı kadını kastettiğini biliyordum. Bu arada bu hayalet sesler asla arayan kişiler tarafından duyulmuyor. Bunu defalarca kontrol ettim.

Orada Birileri Var mı ?

Peki EVP nasıl işliyor ? Dürüstçe, bilmiyorum. Bu açıkçası kontrollü bilimsel araştırmalara ihtiyaç duyan bir konu fakat bu benim ve diğerlerinin büyük çabalarına rağmen basitçe olmuyor. Bu belki olabilir, benim şüphe duyduğum gibi; deneyci, EVP deneylerinde, deneyin büyük bir parçasıdır, belki de bir çeşit radyo alıcısı rolü üstlenerek. Diğer yönden, belki de her nasıl oluyorsa sesleri çeken sadece bir araçtır. Beni şaşırtan konu ise, Psişik Araştırma Kurumunun yaptığı gibi, Edinburgh Üniversitesindeki, Koestler Parapsikoloji departmanı bu konuya tamamen ilgisiz kalması. Bizim iki önemli parapsikoloji kurumumuzun EVP konusunu küçümsemesini, hor görmesini hiç bir şekilde anlayamıyorum.

Belki de, eziyet veren ses kirliliğini yaşadığımız şu günlerde, bazen açıkça bu tip seslerin fısıltılarını bastırılıyor ve EVP kolayca İnka edilebilen ve ilgilenilmeyen bir fenomen olarak kalıyor.

"White Noise" filmine geri dönersek ; bu film yapıldığı için gerçekten mutluyum. Bu gösterir ki; en sonunda maalesef ihmal edilen EVP ve halen bunun gibi aşikar olan birçok paranormal fenomen için bir tanımadır.. Bu merak uyandırmalı, ve şimdi EVP Hollywood tarafından ilgi gördü. Belki artık, insanları bu işi daha ciddiye almalarını sağlama görevim, birazcık daha kolay olabilecektir.
Devamını Oku »

8 Ocak 2017 Pazar

NAZAR'IN BİLİMSEL AÇIKLAMASI



Nazar'ın bilimsel açıklaması

Nazar halk dilinde göz değmesi,göz yakması,göz çekimi,göz istemi ve göz ışıması olarak bilinir.

Nazarın bilimsel tanımı ise;gözdeki fotoreseptörlerin kasılması sonucu açığa çıkan neğatif ve pozitif göz akım dalga ışınımına nazar denir.

Nazar'ın üç türlü ışınım etkisi vardır.Bu konu radyoloji ilmiyle bağdaştırılarak labaratuvarlarda ispatlanmıştır.

A - Alfa (sarsıcı)
B - Beta (kırıcı,yıkıcı)
C - Gama (yakıcı)
ışınları olarak,genel itibariyle halk arasında daha çok Alfa (sarsıcı) ışın etkileri daha yoğun olarak oluşmaktadır.Nazar değen insanda bilimsel olarak beynin orta bölümü olan (Mezensefelon) kısmında nöronlar (sinirler) harekete gecerek;göz küresini büyütür ve esneme başlar.

İnsana nazar değdiği bilimsel olarak fizyolojik açıdan esneme ve göz küresinin büyümesinden anlaşılır.Nazar'ın oluşagelmesi için nazarı vuran kişinin,nazara gelecek kişiye negatif ışın göndermesini bilinçsiz olarak gerçekleşmesi gerekir.Nazar kesinlikle bilinçli olarak gerçekleşemez.Nazar'ı bilinçli olarak gerçekleştiren insanlar,çok azdır.Bu olay parapsikoloji konusuna girer.Nazarı bilinçli olarak vuran insanların gözlerinden Gama (yakıcı) ışınlar akımı oluşur.

Bu tür ışınlar röntgen çekimi bile gözleriyle yapabilecek seviyede X ışınlarını beynin hipotalamus kısımlarından boşalarak oluşturabilirler.Bu tür insanlar sayısı az olmakla birlikte çok tehlikelidirler.Gama ışınlara ilk defa 14 yaşındaki bir Rus kızında bulunmuş ve ölçülmüştür.Bu insan gözleriyle karşısındaki insana radyolojik Gama ışını yollayarak röntgen çekimi bile yapabilmektedir.1000 kişi üzerinde laburatuvar'da yaptığımız çalışma sonucunda en çok nazar' a gelen göz renkleri kahverengi ve yeşil gözlü insanlardır, onlar daha çok nazara maruz kalırlar.En etkili nazar ışınlarını oluşturan göz renkleri ise mavi ve sarı (Bal) göz renklerine sahip olan insanlar oluşturmaktadır.8 çeşit göz renklerine sahip olan insanlar üzerinde yaptığımız çalışma sonucu,sarı,mavi.siyah,yeşil,menekşe, gri,ela ve kahverengi göz renklerine sahip insanların birbirine pigment (Göz renk hücreleri) lerinin uyuşumu şöyledir.
Mavi gözlüler sırasıyla en çok;kahverengi,ela,gri,menekşe,yeşil, sarı ve siyah gözlülere nazar vurur.
sarı (bal) gözlüler;mavi,siyah,yeşil,kahverengi, menekşe,gri ve ela gözlülere nazar vurur.
yeşil gözlüler;gri,ela,siyah,kahverengi,mene kşe,sarı ve mavi gözlülere nazar vurur.
siyah gözlüler sırasıyla en çok;mavi,ela,yeşil,kahverengi,gri,menekşe ve sarı göz renkli gözlere nazar vurur.
ela gözlüler en çok sırasıyla;yeşil,sarı,mavi,siyah,kahv erengi,menekşe ve gri gözlülere daha çok nazar vurur.
gri gözlüler en çok sırasıyla;siyah,menekşe,sarı,mavi,ye şil,ela ve kahverengi gözlülere daha çok nazar vurur.
menekşe rengine sahip insanlar sırasıyla;gri,sarı,yeşil,ela,kahverengi,siyah ve mavi gözlülere nazar vurur.
kahverengi gözlüler en çok sırasıyla;mavi,yeşil,sarı,ela ve siyah gözlülere nazar vurur.
8 Çeşit göz renklerine sahip 1000 insan üzerinde yapılan çalışmaların sonucunda bu verilere ulaşılmıştır.
Nazar daha çok güzel insanlara,mala mülk sahiplerine,halk arasında şöhret sahiplerine,işinde başarılı olan insanlara,değerli maddelere,yeni olan gelişmelere,yeni evlenen gençlere,yeni doğan şirin çocuklara,yeni alınan arabalara,yeni alınan eve,bağa bahçeye daha çok nazar değer.Çünkü insana çekim ve istem oluşturan tüm güzel olan oluşumlara nazar değer.


Nazarın fizyolojik etkileri;baş dönmesi,ani mide bulantısı,ayak kayması,bulanık görme,refleks bozulmaları,gözlerin kızarması,göz küresinin büyümesi,sebepsiz esnemeler,sakarlıkların başlaması,çeşitli hastalıklar,biryerden düşme,gözde kan birikimi,sivilceler,elde veya başka bir yerde siğiller çıkması,göz çıbanları,kaş dökülmesi,bağaz ve kulak kaşıntısı,saç dökülmesi,cinsel iktidarsızlık,sakal ve saç kıran,mide ağrısı,dudak kuruması,ayak-el ağırması,bel ağrısı,burun kaşıntısı,kulak çınlaması,göz bulanıklığı,el-ayak kaşıntısı vb gibi fizyolojik bozukluklar nazar değdiğinde başlar.


Nazarın psikolojik etkisi;rüyada sıçramalar,tik oluşması,el titremesi,göz dalması,yorgunluk hissi,uyku bozukluğu bazende aşırı uyku isteği,dalma hastalığı,gülme hastalığı,ani bunalım dönemi,stres,konsantre ve motive eksikliği,sebepsiz huysuzlaşma,dil sürtçmesi,düşüncede saçmalama,kalp çarpıntısı,kabuslar görme,sebepsiz göz yaşı,sebepsiz mutsuzluk-huzursuzluk hissi,kendinde ağırlık olduğu hissi,regl sancısının artması,rüyada nazar boncuğu görmesi,bitkinlik hissi vb gibi ruhsal etkiler oluşur.


Nazarın parapsikolojik etkileri;bereketsizleşme,işinizin rast gitmemesi,evinizde huzursuz olması,kaderin bir parçası olan şansınızın kapanması,kısmetinizin kapanması,yaşadığınız ortamı sevmeme,üzerinde aşırı derece bilinmeyen ağırlıklar oluşması,sevdiğinizden nefret etme,evliliklerde sebepsiz kavgalar,boşanmalar,eşinizin değişmesi,kıskançlıklaraın başlaması,arkadaşlıklarınızın bozulması,evlenememe,rüyalarınızda devamlı mavi renk veya nazar boncuğu görme,şiddetli geçimsizlik,büyülenme hissi vb gibi parapsikolojik etkiler oluşur.
Nazar daha çok altın,elmas,pırlanta ve gümüş gibi değerli takılara değer.
Kadın nazarı erkek nazarından daha fazladır.Bu olay kadınların her ortamda güzel gözükmek hissinden ve kapris yapma gücünden oluşur.Kadınlar birbirlerine daha çok nazar vururlar.
Erkek nazarı kadınlar üzerinde fazla etkili değildir.Erkekler genellikle kendi cinslerine daha çok nazar vururlar.
Nazara en çok maruz kalanlar;estetik ameliyat yapanlar,siyasetçiler,sanatçılar,sporcular,mankenl er,sanayiciler,sosyeteler,medya karşısında daha çok bulunanlar ve işlerinde başarılı olan insanlara daha çok nazar değer.

Nazar olgusu radyoloji ilmiyle bağdaştırılarak ilk defa bilimsel olarak incelemeler ile kanıtlanmıştır.

Nazar ile ilgili notlar:

  Nazar daha çok altın,elmas,pırlanta ve gümüş gibi değerli takılara değer.Kadın nazarı erkek nazarından daha fazladır.Bu  kadınların her ortamda güzel gözükmek hissinden ve kapris yapma gücünden oluşur.Kadınlar birbirlerine daha çok nazar değdirirler.
Erkek nazarı kadınlar üzerinde fazla etkili değildir.Erkekler genellikle kendi cinslerine daha çok nazar vururlar.Nazara en çok maruz kalanlar;estetik ameliyat yapanlar, siyasetçiler,sanatçılar,sporcular,mankenler,sanayiciler,sosyeteler,medya karşısında daha çok bulunanlar ve işlerinde başarılı olan insanlara daha çok nazar değer.

Nazardan bilimsel olarak korunma yöntemleri:

1.3 günde bir akşam saat 7 de çıplak ayakla 10 dakika aralıklarla 3 kez kırmızı toprağa basmak.
2.Duş alırken kolunuzun sol kısmına ılık suyla daha fazla su döküp sağ kolunuzu havaya kaldırmak.
3.Ayna karşına geçip gözlerinizin 7 sanise bakıp sonra,elinizin baş barmaklarıyla gözlerinizi ovuşturup,ıslak bir bezle gözlerinize tampon yapmak.

     Nazar olgusu radyoloji ilmiyle bağdaştırılarak ilk defa bilimsel olarak incelemeler ile kanıtlanmıştır.Yukarıda verilen nazardan korunma yöntemleri sadece nazarın fizyolojik ve psikolojik açılımları ile ilgilidir.Nazarın parapsikolojik etkilerinden korunmayı dualar ile yapmak daha sağlıklıdır.

    Merkezi Kanada'da bulunan Uluslararası Metafizik Akademisi'nde 4 yıllık bir eğitim çalışması sonucunda, Türkiye'de evrensel anlamda nazar olgusunu bilimsel olarak yazdığı nazar kitabında kanıtladığı iddia edilen Hani, mavi ve sarı bal renkli gözlere dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.Türkiye'de evrensel anlamda nazar olgusunu bilimsel olarak inceleme altına aldığını iddia eden metafizik uzmanı Hani, "Mavi, kahverengi, siyah, yeşil, ela, gri, menekşe ve sarıbal renkli gözlü bin kişi üzerinde laboratuar ortamında radyolojik alfa (sarsıcı) beta kırıcı ve gama yakıcı ışınlarının insan ve madde üzerindeki etkisini ölçtük. Sonuçta, nazarın insan gözündeki ftoreseptörlerin kasılması sonucunda açığa çıkan enerji boyutunu ortaya çıkardım. Buna göre, en fazla nazar vuran göz renkleri mavi ve sarıbal renkli gözlerdir. Bu renklerde gözlere sahip olan kişilere dikkat edilmeli, çünkü en çok bu renklerde gözlere sahip olan insanlar nazar vurur. Nazar, bilinçli hale getirilmeli. Bir olayda nazara uğradığını düşünen insan, en kısa sürede çıplak ayakla toprağa 2 dakika basmalı ve negatif enerjisini topraklayarak, nötrlemeli ve bir şekilde enerjisini boşaltmalıdır" açıklamasını yaptı.

   Nazar, gözdeki retina kısmında bulunan ftoreseptör sinirlerinin kasılması sonucu açığa çıkan negatif ve pozitif göz akım ışınım akımına bilimsel olarak 'nazar' denir. Bilimsel olarak daha çok kimlere nazar değer, kadın ve erkek nazarı, nazarın psikolojik ve fizyolojik açılımları, nazarın göz renkleri ile olan ilişkisi, aşk ve sevgiye vurulan nazarlar, nazardan korunma yolları gibi konuların yer aldığı 198 sayfalık "Her Yönüyle Nazar Tahlili" adlı kitapta, nazar olgusuna dair insanlara çarpıcı mesajlar verilir.

Kaynak : Belirtilmeli
Devamını Oku »

5 Mart 2016 Cumartesi

DUYULARIMIZIN ÖTESİNDEKİ ESRARENGİZ DÜNYA




Duyularımızın Ötesindeki Esrarengiz Dünya
Dr. Louisa Rhine

Beş duyunun erişemediği bir dünyanın varlığına inanan bilginler artıyor. Yanımızda olmayanların mesajları ve uzaklarda olagelmiş olaylar hakkında bilgi sahibi olabilmemiz, onların haklı olduklarını gösteriyor.

Amerika’nın Georgia eyaletinde bir sabah kahvaltısında, genç bir öğretmen kız, elindeki çatalı sofranın üzerine fırlatarak, o sıralarda açık denizlerde olan genç gemi mühendisi nişanlısının tehlikede olduğunu haykırdı:

“Her an havaya uçması mümkün!“ diye bağırarak koştu ve radyonun düğmesini çevirdi. Tam o sırada, ajans haberlerinde, bir geminin ambarındaki patlayıcı maddelerin parladığı ve geminin uçmasının dakika meselesi olduğu bildiriliyordu. Gemi, kızın nişanlısının gemisiydi. Sonunda, patlayıcı maddeler kontrol altına alındı ve gemi kurtuldu. Öğretmen, tehlikeyi nasıl sezdiğini bir türlü anlatamadı. Washington’da da bir kadın akşam yemeğini hazırlarken birdenbire, “Babam öldü! Onu koltuğunda otururken gördüm!“ diye bağırdı. Ailesi onu, hayal gördüğüne inandırmaya çalıştıysa da az sonra başka bir eyaletteki evinden gelen telgraftan, adamcağızın koltuğunda otururken kalp krizinden öldüğü öğrenildi.

Pennsylvania’da başka bir kadın, rüyasında dört küçük oğlunun yüzmeye gittiklerini, dokuz yaşındakinin üzerinde de kırmızı mayo olduğunu görmüştü. Rüyanın daha sonraki bir safhasında, çocuklar girdaba kapılıyorlardı. Anne bunun üzerine suya atlıyor ve kırmızı mayolusu hariç, hepsini kurtarıyordu. Sonra uyandı. Haftalardan sonra, dokuz yaşındaki oğlu girdaba kapılarak boğuldu. Üç tane mavi mayosu olmasına rağmen, tesadüfen o gün ağabeyinin kırmızı mayosunu giymişti.

Bunlar, Duke Üniversitesi’nin Parapsikoloji Laboratuarının dosyalarından rasgele derlenmiş olaylardır. Bu hayret verici olaylar, parapsikologların DDA (duyular dışı algılamalar) dedikleri gücün sonucu olabilir mi?

Tabiatıyla her şaşırtıcı olay DDA ile ilgili değildir. Bir DDA denemesi, insana, gerçeğe uyan bir mesaj vermelidir. Daha önemlisi, bu mesajın, duyular yoluyla, hafıza, muhakeme, sonuç çıkarma yahut tahmin gibi zihni işlemler sonucunda elde edilmiş olmaması da şarttır. Bu iş nasıl olabiliyor? Pennsylvania’da bir kadın, nasıl olmuş da geleceğe bir bakış atıp oğlunun boğulacağını ve hatta nasıl boğulacağını görebilmiştir? Zihnin ne olduğu ve nasıl çalıştığı, bilimin bugün hala meçhulü olduğuna göre, bu soruya tam bir cevap verilememektedir. Bununla beraber, en büyük kısmı anlaşılamamış Psi denilen bir zihin yeteneğinin varlığını kabul etmekle, az çok bir şeyler açıklanabilir. (Psi’nin incelenmesi psişik araştırma diye tanınmakta iken son yıllarda parapsikoloji adını almıştır.)

Telepati ve uzakta olan şeyleri görmenin ikisi de Psi’nin görünüşleridir. Telepati’de bilgi, başka kimselerin düşüncelerinden, uzakta olan şeyleri görmede ise olaylardan ve cisimlerden gelir. DDA’nın üçüncü bir tipi de vardır; bunda, henüz ortaya çıkmamış olaylar hakkında bilgi edinilir. Çoğu Psi olayları, bu üçünden birinin veya her üçünün birleşmesinin sonucudur.

Telepati’nin iki zihin arasındaki bağlantısı, iki kişi arasında doğan ilgi ve duygu bağıyla anlatılabilir. Mesela, yeni bir üsse atanan genç bir subayın karısı, bir akşam televizyon seyrederken, 500 km uzaktaki baba evini telefonla araması için, içinde bir zorlama hissetmişti. Telefona ağlamaklı bir sesle cevap veren annesi oldu:

“Ah kızım, deminden beri telefonun başında oturuyor ve kocanın yeni üssünde seni nasıl buldurup babanın bir kalp krizi geçirdiğini haber vereceğim diye düşünüyordum.”

Göze görünmeyen şeyleri görmek de telepati kadar sık geçmektedir. Bunların birçokları, başta mücevherler olmak üzere, kayıp eşyayla ilgilidir. Bir kadın bulaşık yıkamadan önce, yüzüklerini çıkarmış ve bir dolabın rafının üzerine bırakmıştı. Akşamüzeri aklına gelip onları arayınca, rafın üzerinde olmadıklarını gördü. Kendisi ile kocası ilkin mutfağı, sonra da bütün evi boşu boşuna aradılar. Derken kadın birdenbire buzdolabına gitti, buz kalıplarından birini çekti; bir de ne görsün, yüzükler orada buz külçelerinden birinin içinde donmuş değiller miydi? Kocası, dolaptan bardak alırken, farkında olmaksızın onları raftan buz kutusunun içine düşürmüştü. Kadın bu konuda, “Beni, o buz kutusunun içine bakmaya sevk eden gücün ne olduğunu bilemiyorum.”demiştir.

New Jersey’li bir kadın da, iki yaşındaki kızını kocasıyla bırakarak alışverişe çıkmıştı. Sonradan şunları anlatmıştır:

“Yarı yola varmıştım ki içimde bir his bana hemen eve dönmem gerektiğini söyledi. Müthiş bir korku benliğimi kapladı. Otobüsten indiğim gibi, hemen bir başka otobüsle evin yolunu tuttum. Kocamla kızım divanın üzerinde uyuyordu, kocam uyurken küçük kızım havagazı muslukları ile oynamış ve onları açık bırakmıştı. Sonra, divana babasının yanına tırmanmış ve o da uyuyakalmıştı.”Bu durumda, uyuyan koca, karısına bir telepati mesajı göndermiş olamayacağına göre, kadında, uzakta olan şeyleri görme duyusu vardı.

Gerçeği ne olursa olsun, “Psi”, mesafeleri hiçe saymakta ve insanlar, cisimler yahut olayların arasında ister bir oda ister bir kıta veya okyanus olsun, aynı derecede kolaylıkla etkisini gösterebilmektedir. Geçmişte, kehanetin, bazı yüksek din adamlarına, kahinlere ve mistiklere özgü esrarengiz bir kudret olduğu sanılırdı. Fakat Duke Üniversitesi’nde yapılan denemeler, sıradan kimselerin de bazen, henüz olmamış olayları görebildiklerini göstermektedir.

25 yıl kadar önce, bir yaz günü, Iowa eyaletinde mutlu bir genç kız, o akşam gideceği bir baloyu düşünerek işten evine dönüyordu. Sonradan o da şunları anlattı:

“Birdenbire içimde müthiş bir sıkıntı hissettim. Bu sıkıntı bütün akşam, üzerimden gitmedi. Hep beraber baloya gitmemiz için, birçok arkadaşlar bizim eve gelmişlerdi. Ama ben evde kalmaya karar verdim.

Kız kardeşim Frances de baloya gidenlerin arasındaydı. Korku içinde ona, ‘O otomobile binme, Frances. Buna bin!’ diye haykırdım. İkinci otomobil yeni bir modeldi. Ertesi sabah 2.30’da Frances bir otomobil kazasında can verdi. Yeni otomobil fazla hızlı gitmediği için,arkadaşlarıyla eski otomobile geçmişti.“

Bazı hayaller ise hem göze, hem de kulağa hitap ederler. 14 Mart günü saat tam 3’de, New York’ta genç bir kadın, İtalya’daki babasının, “Maria! Maria!“ diye bağıran sesiyle uyanmıştı. Kadıncağız korku içinde yatağının içinde oturunca, pencerenin dışında babasının yüzünü gördü. “Baba!“ diye haykırması üzerine, hayal kayboldu. Bu hikayeyi duyan kızın ailesi, gülüp geçtiler. Fakat üç gün sonra İtalya’dan bir telgraf aldılar; Maria’nın babası, 14 Mart günü, NewYork saatiyle 3’te ölmüştü.

Koku almaya dayanan hayaller de vardır. Brooklyn’de bir kadın, sabahın 2’sinde duman kokusu duyarak uyanmıştı. Yatağından kalkıp sobayı ve ocakları kontrol ettiyse de hiçbir şey bulamadı. Sebebini kendi bilmiyordu. Birdenbire, dokuz kilometre uzaktaki dükkanında bir şeyler olmasından korktu. Otomobiline atlayıp oraya gidince, dükkanın duman içinde olduğunu gördü. Arkadaki odada kocası baygın yatıyordu. Elinden düşürdüğü sigara, üzerinde yattığı divanı tutuşturmuştu.

Duke Üniversitesi’nin koleksiyonunda, faciaların veya faciaya yakın olayların çoğunlukta olması, DDA’nın mahiyetinden çok, insan tabiatının sonucudur. Birçoğumuz, hayatın mutlu veya alelade olaylarını oldukları gibi kabul etmekte, buna karşı olağanüstü olayların ve özellikle felaketlerin etkisi altında kalmaktayız.

Bir zamanlar, Psi’nin sadece İskoçyalılar, İrlandalılar ve Çingeneler gibi ırk gruplarına özgü olduğu sanıldığı halde, şimdi böyle bir sınırlama olamayacağı anlaşılmıştır.

Psi, zeka derecesiyle ilgili değildir. Bazı şartlar altında, DDA derecesi, dışa dönük kimselerde kısmen daha yüksek olma eğilimini gösterebilir. Tahmin edildiğine göre, herkeste Psi vardır, ancak buna karşı takınılan tavır, kişilik özellikleri ve bazı şartların bir araya gelmesi, bu yeteneklerin bazı kimselerde daha çok göze çarpmasına sebep olmaktadır. Birçok kimselerin başından Psi tecrübelerinin geçtiği, ancak bunların farkında olmadıkları sanılmaktadır.

Psi’yi kontrol etmek ve kullanmak, yani uzaklardaki olaylar, başkalarının düşünceleri ve henüz olmamış olaylar hakkında bilgi edinmek, nispeten genç bir bilim olan parapsikolojiyi geliştirmemizle mümkün olacaktır. Artık insan zihninin, duyuların sınırları içinde hapsolmayacak kadar geniş olduğu anlaşılmaktadır.
Devamını Oku »

FOTOĞRAFLARDAKİ SIR : GİZEMLİ ORB ' LAR



Fotoğraflardaki Sır: Gizemli Orb’lar

Onlara İngilizcede "orb" denilmesinin nedeni, küreye benzeyen şekillerinden ileri gelmektedir. "Orb" , anlam olarak "küre, daire, gökcismi" demektir. “orb”ların ne olduklarına dair birçok fazla iddia var.

✔ Ölen kişilerin rûhları/hayaletler.
✔ Çok boyutlu ışık varlıkları.
✔ Birtakım belirlenemeyen bilinçli varlıklar.
✔ Fotoğraf anomalisi.

Fakat günümüzde “orb”ların auraları genişlemiş 5. boyut varlıklar olduğu saptanmıştır. Bilince sahiptirler. Mesela bulunduğunuz ortamda meraklı bir koruma orb’u varsa, yakınlarında bulunan insanların negatif enerjisini kendine çeker ve onları korur. İnsanları mânen rahatlatır.

“orb”ları kamera ve fotoğraf makinesi dışında, belli bir frekans aralığında, meditatif bir durumdayken çıplak gözle görmek de mümkündür.

orb
“Orb”ların Genel Özellikleri

✔ Sürü halindedirler ve organiktirler (canlı).
✔ Soğana benzer çok katlı derinlikleri vardır.
✔ Hem fiziksel hem de eterik bedenleri vardır.
✔ Bilince sahiptirler: Bazı medyumlar, onlarla konuşabilmektedir.
✔ Hızlılar…çok çok hızlılar.

“Orb”ların başka bir boyuttan geldikleri düşünülüyor. Özellikle bilim insanları, “orb”ların bizim boyutumuzda görünür olabilmek için bu tür rûhların titreşimlerini düşürdüklerini ileri sürüyorlar.

“Orb”lar, şekillerine göre 3 gruba ayrılıyorlar.

1. “Orb”lar
2. Huniler (funnels)
3. Plazmalar

İnsanlar, sadece belli bir frekans aralığında duyabilmekte ve görebilmektedirler. Melek ve diğer ışık varlıklarsa, farklı bir frekansta titreşirler. Çok sayıda insan, sadece somut olana inandığından, rûhsal varlıkların olmadığını düşünüp, yok sayarlar. Bunun sonucunda bu varlıkların sundukları yardım elinin farkına varmadan umutsuz bir yaşam sürerler.

İnsanlar, rûhânî dünyanın varlığı için kanıt aramaktadır. Spritüel hiyerarşi, yüzyıllardır insanların görme ve duyma duyularının ötesinde farklı boyutlar olduğu konusuna dikkatleri çekebilmek için çalışmalar yapmaktadır. Melekler ve Yükselmiş Üstatlar, insanların fotoğraflarında görünüp dikkatlerini çekebilmek için, Orb olarak görünme projesini başlatmışlardır. Böylece hem insanlara bir kanıt sunulacak, hem de Orb gören kişiyle ilişki kurulabilecektir.

Siz bir Orb görüntüsü yakaladığınızda, ışık varlığın enerji alanını görmektesiniz. Işık beden ya da merkabah, normalde 6 köşeli yıldız şeklindedir. Varlık geliştikçe daire şeklini almaya başlar. Buysa tamlığı ve bütünlüğü simgeler. Ayrıca küre diğer şekillerden daha yüksek bir enerjiye sahiptir ve enerji akışını kısıtlayacak köşeleri yoktur. İçindeki varlığı korur ve seyahati sırasında zarar görmesini engeller.

“Orb”lar, sadece belli bilinç seviyesindeki fotoğrafçıların çektiklerinde belirirler. Sevgi, işin anahtarıdır. “Orb”lar, auraları genişlemiş 5. boyut varlıklarıdır. “Orb”ları görüntüleyebilmek için sevgi bilincine ulaşmalısınız.

“Orb”ları Nasıl Görüntüleyebiliriz?

Sadece kalbinizi açın, melekleri ve varlıkları düşünün fotoğrafınıza davet edin. Sonuca şaşırabilirsiniz. Birçok boyut bulunduğu ve hepsi farklı frekansta titreştiğinden birçok değişik renk ve şekilde “orb”lar görülebilir. Her melek, başmelek, rûh kendine özel bir şekle ve renge sahiptir.

Her Orb, merkez bölgesinden ilahi enerjiye bağlıdır ve en saf ilahi ışığı yansıtır. Dış hat korunma hattıdır. Korunma halkasının dışında aura bulunur ve bu bölge sizin auranızla temas eder. Böylece aranızda bilgi alışverişi sağlanır.

Fotoğraflarda çıkan renkli “orb”ların, rengine göre anlamlarını inceleyelim.

1. Pembe – Doğruculuk, Dürüstlük
2. Açık Kırmızı – Yüksek Enerji
3. Kırmızı – Sinir Stres ve Huzursuzluk
4. Koyu Kırmızı – Öfke-Ağrı Problemi – Pskolojik Problemler
5. Altın Rengi – Serbest akmakta olan enerji-Tolerans
6. Sarı – İkaz-Uyarı
7. Sarı Yeşil – Rûhsal gelişme – Rûhsal Büyüme
8. Yeşil – Şifa – Doğurganlık
9. Turkuaz – Eğlence-Neşe – Tarafsızlık
10. Açık Mavi – Huzur
11. Pilot Açık Mavi- Koruyucu
12. Koyu Mavi – Koruyucu-Utangaç Olmak – Kurtulan İçgüdü
13. Lavanta Rengi – Tanrı’yla barışık olmak
14. Mor – Depolanan Bilgiler
15. Menekşe Rengi – Manevi Arayış içerisinde bulunmak
16. Beyaz – Yüksek frekans koruma
17. Gümüş Rengi – Telekinetik Güç
18. Kahverengi – Yeryüzüyle bağlantı

orbs, orblar
Dr. Klaus Heinemann’ın Araştırması

NASA’da görevli bilim insanlarından Prof Klaus Heinemann, fotoğraflardaki paranormal “orb”lar gerçeğini desteklediğini açıklamıştır.

Prof. Klaus Heinemann, “Daily Mail”in “Strange Orbs of Light” başlıklı incelemesine katılan birkaç bilim insanından biridir. Prof. Heinemann, kendisiyle konuşan bir gazeteciye rûhsal şifacıların bir toplantısında, karısının çektiği fotoğraflarda minyatür Ay’a benzer ışık dairelerinin bulunduğunu gördüğü zaman çok şaşırdığını söylemiştir. Prof. Heinemann önce, bu ışıklı lekeleri su ve toz parçacıklarıyla ortaya çıkmış oluşumlar sanmışsa da, sonra merakını yenemeyerek yakından incelediği zaman onların bu kadar basit bir oluşum olmadıklarını anlamakta gecikmemiştir. Mikroskop teknolojisinde de epeyce bir deneyim ve birikime sahip olan Prof. Heinemann, resimlerin çekildiği kamerada da bir arıza bulamamıştır.

“Bununla da yetinmeyen Prof. Heinemann...” diyen H. Courteney, Daily Mail’e hazırladığı araştırma yazısını şöyle sürdürüyordu:

“...bu gizemli dairelere neyin neden olduğunu düşünmeyi sürdürdü. Bunun için karısıyla birlikte orada burada yüzlerce dijital resim çekti durdu. Bu oluşuma neden olan gizemli etkiyi keşfetmek istiyordu. Pek çok çekimden sonra buldular. İnanılacak gibi değildi ama yakın gerçek buydu: Evet, bu gizemli daireler (“orb”lar) sadece, kendilerinden kameraya görünmeleri rica edildiği zaman ortaya çıkıyorlardı! Ayrıca, spritüel nitelikli toplantılarda onları çekme şansına daha çok sahip oluyorlardı.”

Prof. Heinemann, bu ilk başarılı sonuca ulaştıktan sonra durmadı ve bu sefer daha sıkı ve kontrollü şartlar altında çekimlerde çift kamera kullanmaya başladı. Bu şekilde ve bu 2. aşamada “orb”ların saatte 500 mil hızla hareket edebildiğini saptadı ve beklenen ilk açıklamasını yapmakta gecikmedi:

“Bence artık hiç kuşku yok ki, “orb”lar, pekala şimdiye kadar insanlığın tanık olduğu bu realitenin ötesiyle ilgili bir oluşum olabilir. Şimdiye kadar rûhsal âlemin varlığı yokluğu konusunda ciddi ya da gayrı ciddi pek çok şey söylendi. Bence bu konunun şakaya gelir yanı yok. Fiziksel olmayan fakat gerçek bir fenomen ile karşı karşıya bulunuyoruz. Artık sayıları giderek artan saygın bilim insanı “orb”lar konusunu kabul ediyor.”

Gazetenin bu konudaki ayrıntılı haberine göre, 2007’nin başlarında “orb”lar üzerine ilk uluslar arası konferansı Arizona’da yapılmıştır. Dünyanın birçok üniversitesinden konuyla ilgili profesörlerin katıldığı bu konferansta ağırlıklı görüş “orb”ların paranormal kökenli olmalarıyla ilgiliydi. Konferansa bildiri sunanlardan teorik fizik profesörü (madde ve şuur araştırmaları konusunda Stanford Üniversitesinde uzman bir araştırmacı olarak) William Tiller; dünya beşeri olarak bizlerin, görünen evrenin sadece 10’da 1’ini algılayabildiğimizi söylemiştir.

İrlanda Ulusal Üniversitesi’nden teoloji profesörü Miceal Ledwith de:

“Bana göre, hiç kuşkusuz bu orb fenomeni gerçektir ve ciddi çalışmalara layıktır. Elimizdeki birikim sadece birkaç orb fotoğrafı değildir. Dünyanın 4 bir yanından gelen yüzbinlerce gerçek orb fotoğrafı bulunuyor elimizde.”

Demektedir. Vatican’da Uluslar arası Teoloji Komisyonu Üyelerinden olan Bay Ledwith’in sadece kendi özel orb resim koleksiyonu yüz bin parçadan oluşuyormuş.

“Her boydan orb var: 3 5 santimden, çapı 90 cm, 1 metreye kadar değişenler var. Ayrıca renk olarak da çeşitlilik gösteriyorlar. Beyazdan altın sarısına kadar her renkte olanı var. Zamanla kendi çekimlerimde anladım ki, çekimlerde flaş gerekiyor, gün ışığında bile. Çünkü “orb”lar flüoresan ışıkta daha iyi görülebiliyorlar; bildiğiniz gibi, fotoğraf flaşında da floresan yayını vardır.”

Bay Ledwith’e göre (bir kısmı) bedensiz varlıklara, (bir kısmı da) enkarne olmak üzere sıra ve zaman bekleyen (yine “bedensiz”) varlıklara aittir. Yine Bay Ledwith’e göre “orb”lar, fiziksel ortamlara daha hiç enkarne olmamış bir tür enerji varlıklara ait oluşumlar da olabilirler…

Psişik önemi olan mekânlarda “orb”ların fotoğrafları daha güzel çekilmektedir. Spritüel amaçlı ve rûhsal konulu toplantılar “orb”ların görüntülenmesi için ideal fırsatlardır. “Orb”lar, rûhsal şifa celselerinde de şifacının yakın çevresinde ve yoğun olarak da şifacının elleri yakınlarında görülür.

Deneyimli fotoğrafçı Anna Donaldson da konferansa katılanlar arasındaydı. Anna Donaldson, ünlü medyum Keith Watson’un da çalışmadayken birçok fotoğrafını çekmiştir. Ayrıca Anna Donaldson, büyükannesinin Batı Sussex’teki evi yakınında oynarken kaçırılan Sarah Payne olayında da araştırmacılara yardım etmişti. Kaçırılan Sarah’ın, Anna Donaldson tarafından çekilen en son resimlerinden birinde sanki alev alev yanan ışıklı ve gizemli bir nokta da ortaya çıkmıştı. Anna Donaldson, konferansta yaptığı konuşmada;

“Benim aslında paranormal ile aram açıktır, inanmam. Bu ışıklı lekenin bulunduğu kareden dolayı makinemi tekrar tekrar kontrol ettim, hiçbir bozukluk yoktu. Eğer makine de bir şey olmuş olsaydı, çektiğim tüm resimlerde sıra dışı bir şey olması gerekirdi. Sonunda deneyimli fotoğrafçı medyum K. Watson’u, çocuğun kaçırıldığı o noktada bir daha çekmeye karar verdi ve o karede de mavi bir orb görünmüştü medyumun görüntüsünün yanında. Ertesi gün aynı yerde çekilen resimlerde de “orb”lar vardı fakat renkleri değişik: Bu kez turuncu renkte.”

Demiştir. Arizona Üniversitesi’nden psikiyatri profesörü Dr. Gary Schwartz’da konferansın konuşmacıları arasındaydı. G. Schwartz “orb”larla ilgili çalışmalarını Katherine Creath adlı optik bilimciyle birlikte yapmış.

Konferansın sonunda tekrar söz alan Prof. Heinemann, “orb”lar konusundaki araştırmaların daha emekleme aşamasında olduğunu fakat eldeki fotoğrafların daha şimdiden spritüel gerçekliğin bilimsel kanıtlarını oluşturduğunu söylemiştir.


Devamını Oku »

KOPYALARIMIZ HANGİ EVRENDE YAŞIYOR ?





Kopyalarımız, Hangi Evrende Yaşıyor?

«Ara, bulacaksın, sana doğa yardım edecek, gerçeğin keşfi için; Fakat eğer sen, bu yolları aşarken kendine muktedir değilse;, sadece izlemeyi keşfet ve onların yaptıkları araştırma ve soruşturmaları dinle...» (Arthur Findlay'ın "Rock of Truth-Gerçek Kayası"dan, Epictetus)

Bilim, yüzyıldan beri öteki dünya ile ilişkinin peşinde; Kopyalarımız hangi evrende yaşıyorlar? 19. yüzyıldan bugüne kadar, bilim dünyasında ün kazanmış, saygın bir grup biliminsanı, ölümsüzlüğün doğal yani fiziksel bir olay olduğunu belirlemeye çalıştılar. Tüm bu çalışmalar insânî dinlerin getirdiği yaklaşımların tamamı ile taban tabana zıttı. Bu bilim insanlarının bazıları, başka alanlardaki buluşlarıyla toplumun geleneksel düzenini ve yaşamını değiştirebilecek kadar başarılı olmuşlardı. Kendilerini ciddiye alan birçok rasyonalistin ve hümanistin önemli buluşlarının ve tezlerinin karşısına, Hıristiyan din kurumu ile birleşmiş kurumsallaşmış gelenekçi bilim çevrelerinin şiddetli tepkiler vererek çıktılar.

Öncülerin birisi, 1688'de İsveç'te doğan Emanuel Swedenborg'dur; Swedenborg, dikkate değer bir biliminsanıydı, 9 dili konuşuyordu ve 7 bilim dalında 150 eser vermişti. Pratik zekası, olağanüstüydü. Planörü, denizaltıyı ve işitme engelliler için özel bir kulaklığı o keşfetti. Swedenborg saygı gören bir bilim adamıydı, parlamentoya seçilerek uzun bir süre Maden Bakanlığı görevini yürüttü. Ölümüne kadar zihinsel dengesini ve pratik düşünce yetisini hiç yitirmedi. Ve Swedenborg yaşamının 20 yılını başka boyutları araştırarak geçirmişti; şöyle diyordu;

«Aklı başında olan herkesle saatlerce, haftalarca, aylarca hatta yıllarca konuştum. Çoğunu bu fizik yaşam süresince tanıyordum. Hepsinin amacı, yaşamın ölümden sonra da sürmesi gerektiği doğrultusundaydı. Bunu istiyorlar; ama yanı sıra da ölümlere tanık olma tahammülünü sürdürüyorlardı.»

Bir Başka Boyuttan Sızan Görüntüler;

İlginçtir ki, Swedenborg'un evrenle ilgili görüşü, dikkat çekecek kadar 20, yüzyılın "Kuantum Fiziği Kuramı" ile paralellik ve benzeşmeler içerir. Newton döneminde maddeyi oluşturan atomlara harekete geçirilmiş bir dış gücün nüfuz edemeyeceği kabul edilir ve karşıt görüşler tartışılırdı. Ama Swedenborg, bir seri partikülün (parçacık) bir dizi kapalı enerji girdabında spiral şeklinde sonsuz hızda hızlandırılarak zincirleme reaksiyonunun oluşturulabileceğini düşünüyordu.

İngiltere'deki Ruhsal Araştırmalar Derneği'nin kurucularından olan Sir William Crookes, aynı zamanda da Kraliyet Derneği'nin üyesi ve bir dönemde de başkanıydı. Aralarında Talyum'unda bulunduğu altı elementi keşfetti, zamanını en önemli biliminsanı olarak kabul ediliyordu. Yine o dönemin ünlü medyumu Daniel Dunglas Home ile beraber çalışarak levitasyon; yani ağırlığın yitirilerek havaya yükselme olayını araştırdı. Ruhsal ilişki ve levitasyonla ilgili kesin fotoğraflar elde edilerek olay ölümsüzleştirildi. Aralarında ünlü biliminsanı, ionizasyon araştırmacısı ve Atlantik okyanusaltı telefon kablosu döşenmesinin yöneticisi Cromwell Fleetwood Varley'in bulunduğu bir grup biliminsanı, testler yaparak, bir hilenin veya şarlatanlığın bulunmadığı sonucuna vardılar. Sonuçta, Crookes'in ölmüş karısının görüntülerini oluşturan bir dizi olay ortaya konulunca, ölümden sonra yaşam gerçeğinin inanılırlığı kabul edildi.

"Gözlerimizle gördük."

Bu bilimsel grubun içinde, Lord Balfour, Sir William Barrett, Sir Oliver Lodge, Lord Raleigh, elektronların kaşifi Joseph John Thomson ve Evrim Kuramı'nı Darwin'den bağımsız olarak aynı zamanda ortaya atan Alfred Russell Wallace de bulunuyordu. Gramofonun ve elektrik ampulünün bulucusu Amerikalı Thomas Alva Edison, bir ruhçuydu ve mekanik ortamda ölülerle ilişkinin yolunu arıyordu. Televizyonun yaratıcısı ve kızıl-ötesi kameranın kaşifi John Logie Baird, Edison'un ölümünden sonra bir medyum aracılığı ile onunla ilişki kurma çabasının içindeydi ve şöyle diyordu:

«Birçok şaşırtıcı olaya tanık oldum ve bu olaylar sahtekarlık olayının ulaşamayacağı bir konumdaydılar.»

20. Yüzyıl'ın bir diğer önemli bilim adamı olan fizikçi ve Kanada parlamenteri Glen Hamilton, laboratuarında oluşturduğu kesin kontrol koşulları altında, özel bir bataryadan güç alan 14 adet flaşlı kameradan yararlanarak, her açıdan görülebilen garip görüntülerin fotoğraflarını çekti. Deneylerin yapıldığı ortamda bulunan gözlemcilerin arasında, tıp doktorları, iki avukat, elektrik ve iç alan mühendisleri bulunuyordu. Her tanık, kendinden emin olarak şöyle diyordu;

«Zaman zaman ölülerin görüntülerini gözlerimizle gördük.»

"Rûhların Sesi" Kaydediliyor

Avrupa'da 1900'lerin başından, 1920'lere kadar aralarında o dönemin önemli biliminsanları olan Baron von Schrenck-Notzing, Profesör Charles Richet, Profesör Eugene Osty ve Professor Gustav Geley'in bulunduğu bir grup başka biliminsanı, laboratuar koşulları altında, benzer görüntülerin oluştuğuna tanıklık ettiler. Yazdıkları raporlarda, tüm olası sahtekârlık ve hileleri araştırdıklarını ama bulamadıkları belirttiler.

Psikolojinin babası ve en önemli ismi Sigmund Freud, ölüm döşeğinde eğer bir daha dünyaya gelirse, tüm çalışmalarını Parapsikoloji alanında yapacağını söylüyordu. Psikiyatrinin en etkin ismi olan Dr. Carl Gustav Jung, ölümden sonra yaşamı onaylıyor ve ölümden sonra ruhlarla ilişki kurulabileceğini itiraf ettiğini, söylüyordu.

Elektronik ruhsal ses kayıtları, günümüzde de birçok ülkede sürdürülüyor. Ciddi ve önemli kaynaklardan gelen bilgilerle her an karşılaşıyoruz, bunların arasında ABD'den Mark Macy ve Lüksemburg'daki ITC Grubu bulunuyor. Bu çalışmalarda öte yandan geldiği söylenen kayıtların bulunduğu tarafsız gözlemcilerce belirtiliyor. Kullanılan aygıtlar radyo, faks, televizyon ve telefon gibi bilinen araçlardan oluşuyor. Örneğin Marc Macy'nin yaptığı bir tür videoyu kullanan Victor Zammit, Macy ile "Ruhların Sesi"ni kayıt olayının yaratıcısı olan ölü Dr. Raudive'nin bu yoldan ilişki kurduklarını öne sürüyor.

Ama Bu Ses, Dünyadan Gelmiyor...

Bu kayıtlarda birbiriyle konuşan iki erkeğin sesi duyuluyor ve Raudive'nin sesi tanımlanabiliyor. Raudive'in ruhsal dünya ile ilişki kurma tekniğini ruhsal dünyada da araştırarak, ulaştığı bilgileri bu tarafa ilettiği iddia ediliyor. Richard Lazarus'un yazdığı "The Case Against Death" adlı kitapta Raudive'nin ruhsal dünyadan gelen sesinin, bilgisayarlarda analiz edildiği ve örneklerde Raudive'in yaşarken ve öldükten sonra kaydedilen sesinin aynı olduğunun kanıtlandığı belirtiliyor. Daha da ötede, bir ses uzmanı ve mühendisi olan Brezilya Sao Paulo Mühendislik ve Teknoloji Üniversitesi'nden Prof. Carlos Eduardo Luz'un yönettiği deneylerde kullanılan yüksek kapasitede bilgisayarlarda yapılan testlerde Raudive'in sesinin tanımlandığı onaylanıyor. Bir ses bandında, Raudive'le konuşan Sonia Rinaldi, doktorun sesine 1.428 Hz'de rastlayınca, ortaya şaşırtıcı bir sonuç çıkıyor. Çünkü bir erkek sesinin 100 ile 130 Hz arasındaki bir alanda olması gerekiyor. Yani Raudive'nin sesi, dünyadan gelmiyor.

Evet, İlişki Var; Ama Ölülerle Değil, Sizinle... Çünkü Ölmüyoruz...

Bugün İngiltere'de yaşayan matematikçilerden ve üniversite profesörlerinden oluşan bir grup bilimci, "atomaltı parçacıklar" üzerinde deneyler yapıyorlar ve matematik hesaplamalarla ulaştıkları sonuçları "Ruhsal Olaylar"ın açıklaması olarak tanımlıyorlar. Uluslararası Teorik Fizik Merkezi'nin yöneticisi olan Nobel ödüllü Müslüman biliminsanı Profesör Abdusselam, bu grubun arkasındaki finansal desteği oluşturuyor. Yani birileri bu konuda büyük paralar harcıyorlar.

Termodinamik ve akışkan mekanizm uzmanı eğitmen Ron Pearson, "Intelligence Behind the Universe" adlı eserinde modern matematiğin, Crooks, Hamilton ve önceki diğer uzmanların çalışmalarını onayladığını kesin bir dille belirtiyor. Leeds Üniversitesi'nden astrofizikçi Sam Nichols, Pearson'un hesaplarını destekleyerek, ölülerle ilişki iddialarını doğruluyor ve önemsiz sanılan farklı atomik oluşumların aynı uzayı ve maddi dünyayı paylaştıkları açıklıyor. Edinburgh Üniversitesi'nden Astrofizikçi Michael Scott bu konuda şöyle diyor;

«Kuantum fiziğinin ilerlemesi artık bir gerçektir ve paralel evrenlerin varlığını haber veriyor. Özgün ve gerçek bir öz madde veya cevherin etkisi nedeniyle, bizim evrenimizle doğrudan ilişki kurulamıyor.»

Bir Biz varız, Bizden Ötede, Sayısız Sayıda...

Araştırmacı Michael Roll ise, "The Physicists and Rationalists case for Survival After the Death of our Physical Bodies" adlı çalışmasında ölümün, doğum kadar doğal olduğunu ve gelinen veya gidilen öteki dünyada Hıristiyanlar ya da öteki dinler için özel yerlerin bulunmadığının tartışılmaz bir sonuç olduğunu ileri sürüyor. Ama en önemli açıklama çağımızın ünlü fizikçilerinden birisinden geldi; Profesör Fred Alan Wolf, "Mind and the New Physics" adlı kitabında ulaşılan sonuçlara razı olduğu söylüyor:

«Bu fantastik bir ses, "Kuantum Mekaniği" adlı bu yeni fiziğin varlığı artık tartışılamaz düzeyde. Bu sözcüğün sayesinde ağır ağır bir başka dünyaya, bir paralel evrene, çoğaltılmış bir kopyaya doğru gidiyoruz. Ve belki de iki değil, üç veya dört hatta daha çok paralel evrenler olabilir. Bu evrenlerin her birisinde siz, ben veya herkes yaşıyor olabilir daha da uygunu yaşıyor, yaşadı veya yaşayacak olabilir ya da daima yaşayacak olabilir ve bunların tümü canlıdırlar.»

Wolf'un sözleri, inanılmazdır ve insanı şoka sokabilecek kadar etkindir. Burada sayısız bizlerin bulunduğu gerçeği saklıdır ve eğer öyleyse değişik karakterler taşıyan milyonlarca Hitler, Kennedy, Marilyn Monroe, Bill Clinton, Süleyman Demirel, Tarkan, Necmettin Erbakan, veya Tansu Çiller yaşamaktadırlar. Ne dersiniz? Bu gerçeği taşıyabilir miyiz?
Devamını Oku »

LUCID RÜYA (Lüsid)




Lüsid Rüya

Lüsid rüya veya berrak rüya, kişinin rüya gördüğü sırada, rüya gördüğünün farkında olması hâline ve rüya gördüğünün bilincinde olduğu bu tür rüyalara verilen addır. Terim, ilk kez Oxford Psikofizik Enstitüsü’nden parapsikolog Celia Green tarafından kullanılmıştır.

Doğu’nun lüsid rüyaya önem veren bâzı mistik ekollerinde üstat, öğrencisine gördüğü psikofizyolojik kaynaklı rüyayı yönlendirebilmesi için imajinasyonu denetleme tekniklerini öğretir. Bu teknikleri uygulayabilen öğrenci, rüyasında vahşi bir hayvan tarafından kovalanmaktaysa, rüyasında bilinçli hâle geçer (lüsid rüya hâli) ve imajinasyonunu denetlemesi sayesinde rüyanın kalan kısmında bu kez kendisi o vahşi hayvanı kovalayabilir.

Rüyayı Kontrol Etmek, Rüyanın İçinde Uyanmak ve Onu Değiştirmek Mümkün Olabilir mi?

Kesinlikle istenilen rüyalar görülebilir, ya da sorularımıza rüyalar aracılığıyla cevap alabiliriz. Ama bunları yapmadan da rüyalarımızda özgürüz. Rüyalar bizim içimizdeki bilgeliğe açılan kapılar. Rüyalar bizim ruhumuzun kendine yaptığı yolcukta bu yaşama ışık tutan bize özel olan eşsiz bilgiler içeriyor. Her gece gördüğümüz 5-6 rüya bize bizden haber vermekte. Önemli olan iyi bir rüya hatırlayıcı olmak, rüyalarımızı en iyi şekilde yorumlamak ve onlardaki bilgeliğini hayatımıza taşıyıp hem kendi hayrımıza hem de evrenin hayrına sunabilmek.

Rüyanın içinde rüyayı kontrol edebilmek kimi zaman fayda sağlar kimi zaman da zarar. Rüyanızda sizi kovalayan bir köpek görüyorsanız, bu sizi korkutabilir. Bu rüya zaman zaman tekrar ediyorsa bunun bir an önce nedeninin çözülmesi gerekir. Bu durumda en güzel şey rüyanın içinde uyanık olmak ve bunun bir rüya olduğu bilinciyle korktuğu, kaçtığı şeyle yüzleşmek. Böylece kişi kendisiyle ilgili çok önemli bir gerçeği keşfeder ve uyanık yaşamda bu sorunu çözer. Rüyasında bunu fark etmesi ve çözmesi sorunu uyanık yaşama taşımamasını sağlayacaktır.

Lusid rüya deneyimi yaşayan bir kişi, ne zaman rüya gördüğünün farkında olsa hemen uyanacağım deyip gecenin bir yarısı kendini uyandırıyormuş. Bunu yapmasındaki amaç rüyanın devamında üzücü bir şey varsa bununla karşılaşmamak. Belki de kendisi için çok önem taşıyan rüyaları görmezden gelmiş. Bu edindiği davranış sonucunda ise, uykusuz geceler yaşamış ve uyku bozukluğu alışkanlığı edinmiş.

Evet burada önemli olan, rüyanın içinde uyanmak mı? Yoksa o mesajın anlamını bulup uyanık yaşamda keyfini çıkarmak mı?

Rüyalar çoğu zaman uyanık yaşamın yol işaretleridir. Bu mesajlar herkesin yaşam deneyimi için önem taşır. Rüyanın unutulmaması sadece kişinin hayrına değil evrenin de hayrına da önem taşımaktadır.

Aslında kişinin gerçek hayrı bütün evrenin hayrından ayrı tutulamaz ya!.


Lüsid Rüya'nın Temel Amacı nedir? Nasıl Lüsid Rüya Görülür?

Lusid rüya; rüya gördüğünün farkında olmak ve rüyaya yön vermektir. Belirli teknikler uygulanarak rüyalardaki deneyimler arttırılabilir. Gerekli çaba gösterildiği takdirde rüyanın içinde rüyada olduğunu fark etme becerisi kazanabiliriz. Aslında rüyalarda yaşadığımız tüm deneyimler rüyaların kendi doğasında olan şeyler. Günümüzde tekrar rüyalara gereken önem verildiği için bunlar ilginç geliyor. Uyanık yaşamın nasıl kendine ait bir enerji, tarzı, uyumu, varsa uykudaki yaşamında kendi ait bir formu var. Her iki yaşam birbiriyle uyum içinde asla ayrı değil.bir paranın iki yüzü gibi.

Uyku süreci bizim eğlence dünyamız, oyun alanımız diyebiliriz. Bu süreç içinde korku ve endişelerden arınmış sadece olmamız gereken kişi olarak, ben olmanın zevkine varabiliriz. Orada her deneyime ve yolculuğa hazırız. çünkü orada bize bakan, yargılayan gözler yoktur. Sadece biz varız. İçimizdeki neşeli çocuk..

Burada önemli olan her şeyi görmekten öte gördüğümüz, dilediğimiz şeyin bize ne faydası olduğu. Bunu rahatlamak, keyif almak için yapıyorsak, yaşamımızla ilgili çözümler bulmak, uyanık yaşamda daha başarılı, daha özgüveni yüksek, daha sorumluluk sahibi olmak için uyguluyorsak iyi. Ancak yaşamdan kaçmak, yaşamın sorumluluklarını, insanın kendi olma sorumluluğunu yerine getirmemek teselliyi uykuda aramaksa, buna karşıyım.

Bazen de kısa bir sürede uygulanan tekniklerle Lusid rüya deneyimi yaşanabilir. Buradaki niyet çok önemli. Bunu hangi amaç için yapıyoruz.

Lüsid Rüya Görmek

Lüsid Rüya Nasıl Görülür?

Lucid rüya görmek için birden fazla yöntem var. Etkili bir yöntemden bahsetmek istiyorum size. Bu yöntemde kendinize bir eşya veya bir renk seçiyorsunuz. Ne zaman o eşya veya rengi görürseniz kendinize rüyada olup olmadığınızı sormanız gerekiyor. Örneğin yeşil renk tuttunuz. Yeşil renk gördüğünüzde her zaman kendinize rüyada olup olmadığınızı sorun. Bunu yaptığınız zaman rüyada olmadığınızdan emin olmak için kendinizi çimdikleyebilir ya da başka bir şey yapabilirsiniz. Bir yöntemde rüyada olup olmadığınızı anlamak için elektrik düğmesine basmaktır.Işık yanıyor mu yanmıyor mu kontrol edebilirsiniz.Rüyadaysanız hiç bir değişiklik olmaz.

Bunu yapmanızın amacı; Bu kontroller belirli bir süre sonra bilinçaltımıza yerleşecek ve rüyada iken aynı işlemleri yapmanızı sağlayacak. Kendinizi çimdiklediğiniz zaman veya ışıkları yaktığınızda rüyada olup olmadığınızı anlayabilecek ve bilincinizi açabileceksiniz.


Lüsid Rüya Alıştırmaları

Lucid (Lüsid) rüya konusunu pek çok kişi incelemiş ve farklı yöntemler geliştirmişlerdir. Aklınıza ilk gelen şey Lucid rüya görmeyi sağlamak için araştırma yapmak olduğunu düşünüyorum  Fakat fazla sevinmeyin. Tabii Rüyada her şeyi yapabilen rüyasını yönetebilen kısacası kendi dünyasını kuran bir kişi olmak çok zevkli ve eğlencelidir.

Milyonlarca insanin niçin Lusid olmaya çalıştığını, bunu nasıl yaptıklarını ve orada neler yaşanabildiğini burada öğrenebileceksiniz.

Lüsid rüya görmenin bir çok farklı yöntemi vardır şimdi bunlara değinmek istiyorum.

1. Eğer içinizde sık sık aynı rüyayı yada aynı tür rüyaları görenleriniz varsa onların işleri biraz daha kolay olacaktır kendinize yatmadan önce telkinler vererek; sürekli görmekte olduğunuz o rüyanın gerçek olmadığını , o rüyayı gördüğünde onun rüya olduğunun farkına varılacağının telkinlerinin verilmesi gerekir. öncelikle görülecek bir rüya seçmek daha mantıklı olur örneğin; çok uzun zamandır göremediğiniz bir dostunuzu görmeniz yada hayranı olduğunuz bir sanatçıyı rüyanızda görmeniz size rüya sırasında ki farkındalığın anahtarını verecektir.Gece yatmadan önce en az 100 kere göreceğiniz kişinin adını tekrarlamanız ve o kişiyi görmenin tamamen bir rüya ve hayal ürünü olduğunu kendinize inandırmalısınız örn: "Bu gece rüyamda arkadaşım ......'yı göreceğim ya da Bu gece rüyamda Michael Jackson'ı göreceğim" gibi. Rüya sırasında olması imkansız olaylarla karşılaşılması da Lüsid rüyalara geçişte kolaylık sağlayabilir mesela rüyada uçuyor olmanız yada normal hayatta yapamadığınız işleri yapıyor olmak gibi. Bu tür rüyalarda farkındalığa varmak için mutlaka kendinize yatmadan önce telkinler verilmelisiniz.

Rüya sırasında eğer evinizi, işyerinizi yada sık sık gittiğiniz bir yeri görüyor olabilirsiniz buradaki amaç normal hayattakinden evinizin yada işyerinizin farklı olup olmadığına dikkat etmektir eğer bir farklılık varsa ki mutlaka olacaktır bu sizin rüya içerisinde uyanmanızı sağlayabilir.Bunun içinde normal yaşamda sık sık uğradığınız yerleri detaylı bir şekilde incelemek ve gördüğünüz eşyaların yerleri hakkında yorumlar yapmak rüya sırasındada aynı şeyleri yapmanızı sağlayacak ve eğer beyniniz bir fark bulursa Lüsid rüyaya geçebileceksiniz.

2. Lüsid rüyalar görmek için dış uyaran kullanmakta mümkündür örneğin; sevdiğiniz bir şarkıyı dinlerken kendinize uyku sırasında bu şarkıyı duymaya başladığınızda rüya gördüğünüzün farkına varacağınıza dair telkinleri veriniz.Bunun 2 yolu var. Bir walkmanınız varsa 90'lık yada daha uzun bir kaset alıp seçtiğiniz şarkıyı kasetin sonuna gelecek şekilde kaydedin ve yatarken kulaklıkları takıp walkmanı çalıştırın siz uykuya daldıktan sonra müzik çalacağından Rüya içerisinde rüyanın farkında olabileceksiniz.Walkmanın sesini asla fazla açmayın, bu sizin tamamen uyanmanıza sebep olabilir. Ses gecenin sessizliğinde çok daha net duyulacağından çok kısık olmalıdır, eğer kaset süresi boyunca uykuya dalamıyorsanız walkmani kullanmadan yatın; mesela sabah saat 05.00 a saatinizi kurun o saatte uyandığınızda hemen uykunuz dağılmadan, walkmanı kulağınıza takıp çalıştırın ve hemen uykuya dalın.İkinci yol ise odanızda eğer bilgisayarınız varsa öncelikle bu Lusid programı indirin ve o programı kullanarak istediğiniz şarkının istediğiniz saatte çalmasını ayarlayın ve kulaklıklarınız takıp yatın.

Dr. Scott ROGO, "Astral Seyahat Teknikleri" adlı kitabında rüyada olduğunu fark ederek nasıl astral seyahate çıktığını şu sözlerle anlatır:

"Bir gece uykuya çok yaklaşmış ve bütünüyle hipnagogik durumun içindeyken (yarı rüyada) bir yoldan aşağı doğru çılgınca araba sürdüğümü gördüm. Bunun bir rüya olduğunun oldukça farkındaydım fakat aynı zamanda deneyim çok gerçekti ve arabayı kontrol altına alabilmek için savaşıyordum. Sonra aniden bir iç görü parıltısıyla arabayı çarparsam dahi bana hiçbir şey olmayacağını anladım Ve aynı anda eğer arabayı çarparsam bedenimden ayrılacağım sezgisi geldi. arabayı kasıtlı olarak yoldan çıkardım ve bir toprak birikintisinin içine daldım. Kendimi bedenimin tepesinde yüzer vaziyette bulduğum o an tüm benliğimi harika bir özgürlük duygusu sarmıştı."

3. Uyumak üzereyken ve hatta sadece birkaç dakika rahatlarken, dikkatinizi gırtlak çıkıntısına odaklayın ve orada yaklaşık bir tenis topu büyüklüğünde parlak lacivert (veya çivit/mor ötesi) bir küre hayal edin. Sanki içten aydınlanıyormuş gibi parlak ve yarı şeffaf yapın. Merkezi Tiroit salgı bezleri civarında olsun. Ayrıca boyunun arkasına değecek kadar büyük olmalıdır ve çok büyük olarak imgelenirse (Regardie'nin önerdiği gibi), uç çevresi buruna ve alt çevresi kalp veya Timus salgı bezine değebilir. Burada önemli olan, imgenin önünüzde yassı bir tabak gibi değil üç boyutlu olmasıdır. Böyle küre veya top boyunuzu ve kafanızın bir kısmını kapsayacaktır. Hayal gücünüz içinize doğru yönlendirilmiştir. Eğer hayal gücüne yardımcı oluyorlarsa, söz konusu organlar imgelenebilir, yoksa tamamen parlak küre üzerinde odaklayınız ve her şeyin sadece bundan ibaret olduğunu düşünüz, kendinizi içinde kaybedin. Kendinizi onun ortasına yerleştirin, etrafınıza bakın ve rengin biraz farklı gölge ve tonlarının sonsuza dek her tarafa uzandığını hayal edin.

4. Gerçeklik testi uygulayın. Bunlar, rüyadayken, rüyada olduğunuzu fark etmenizi tetikleyecek basit testlerdir. Mantığı su şekilde isler: eğer normal hayatta düzenli aralıklarla rüya görüp görmediğinizi kontrol etmeyi alışkanlık haline getirirseniz, büyük ihtimalle beyniniz bu kontrolleri rüya gördüğünüzde de sürdürecek ve siz de kendinizi rüya görürken yakalayacak ve Lusid hale geçeceksiniz. Gerçeklik testlerinde en sık kullanılanı havaya yükselmeye çalışmak, parmağınızı elinizin içinden geçirmeye çalışmak ya da aydınlatma düğmelerinin doğru çalışıp çalışmadığına bakmaktır (Çünkü bunlar, rüyada genellikle abuk sabuk çalışır.)

5. Takip edilecek bu yoldaki  yöntemler çok daha kestirmedir. Ama bunları denemeden önce mutlaka belli bir sure rüya günlüğünüzü tutmuş ve gerçeklik testi alıştırmalarını uygulamış olun. Sabah uyandığınızda hiç kıpırdamayın ve tekrar uymaya calisin, ama bu kez kendi kendinize: "Rüyaya geri döndüğümde rüyada olduğumu fark edecegim." diye düşünün. Daha önce görmüş olduğunuz rüyayı hatırlamaya calisin ve kendinizi rüyaya tekrar girmiş olarak; ama bu kez rüya gördüğünüzün farkında olarak hayal edin. İsterseniz alarm saatinizi normalden bir saat öncesine kurun ve çok kısa bir sure için uyanıp, sonra bu tekniği deneyin.

6. Bir başka teknik ise, uyanık halden Lusid rüyaya geçmektir. Bunu denemek için en iyi zaman, sabah veya öğlen üzeri, bir şeyler atıştırdıktan sonradır. Yatağa uzanabilir veya koltuğa oturabilirsiniz. Gözlerinizi kapatıp gevşeyin. Zihin gözüyle izleyeceğiniz renkli şekillere ve görüntülere konsantre olun. Uyku eşiğine gelinceye kadar kendinize müsaade edin. Zihniniz, sükunet içinde kalsın ama oluşan şekillerin farkında olsun. Bu, biraz zor bir yöntem olmakla birlikte, eğer dengeyi iyi kurabilirseniz, şekiller gün ışığı gibi ortaya çıkacak ve siz görmekte olduğunuz dünyaya rahatlıkla Lusid olarak adım atabileceksiniz.

7. Kendinize bir nesne veya renk seçin. Örneğin kırmızı olsun. Bu rengi her gördüğünüzde; "Rüyada mıyım?" diye çimdik atın kendinize ve düşünün. Bunu hep yapın. Kendinizi bu şekilde alıştırsanız, rüyada olduğunuzu fark edip rüyayı Lucid rüyaya dönüştürebilirsiniz.

Internet üzerinden Amerika'da satılan Lüsid rüyalar için gözlükler, ses cihazları vs gibi cihazlar sipariş edebilir.

Lüsid Rüya Süresini Arttırmak

Lucid olmayı başarabilirseniz bile ne kadar uzun süreceği size bağlı. Lucid olduktan sonra her an Lucidliği tekrar kaybedebilirsiniz. Bu deneyimin süresini uzatmak için Ellerinizi sürterek ovuşturmaya çalışın ve kendinizi ruh dünyanızın yarattığı gerçekliğe bırakarak gerçekliği iyice algılamaya çalışın ve yüksek sesle: “Daha fazla Lusid olmak istiyorum!!!” diye bağırıp, kollarınızı iki yana açarak olduğunuz yerde kendi etrafınızda dönmek işe yarayabilir.

Lucid olmanın bir üst evresi, biraz önce bahsettiğim gibi Astral Seyahat’tir. Bu konuya sonra tekrar döneceğiz.

Lüsid Rüyanın Faydaları

Lusid rüyalar, tıpkı meditasyon gibi bizi rahatlatır, kendimize güvenimizi arttırır ve yaratıcılığımızı tetikler. Bir çok ünlü yönetmenin senaryolarını bu yolla yazdığı iddia edilmektedir. Yazmak diyoruz; çünkü Lusid rüyanın en belirgin özelliği, uyandıktan 2 dakika sonra bile büyük bir kısmını unutmuş oluruz ve 24 saat sonra aklımızda neredeyse hiçbir şey kalmaz. Bu yüzden uyandığımız anda rüyamızı yazarsak, ertesi gün gece yatmadan önce yazdıklarımıza bakıp senaryoya kaldığımız yerden devam etmemiz mümkündür. Uyandığımızda kendimizi çok mutlu hissederiz. Arınmış,dinlenmiş ve kendine güveni gelmiş durumdayızdır. Buradan hareket edersek düzenli olarak Lusid rüya gören insanlar, daha mutlu daha huzurlu ve kendilerine güveni daha yüksek bireyler haline gelebilir. Bu da günlük hayatımızda ve ilişkilerimizde başarılı olmamız demektir.

Örnek olarak; nerede olduğunu bilmediğiniz bir plajda, ucuz yollu bir apartmana taşınırsınız. Birden orada tanıdığınız; ama gerçek hayatta tanımadığınız arkadaşlarınız vardır. Onlarla çeşitli maceralar ve eğlenceler yaşarsınız. Hatta aşık olursunuz bu gerçekte hiç görmediğiniz; ama rüyanızda çok iyi tanıdığınız insana. Rüyanın sonuna kadar, tüm detaylar düşünülmüştür ve senaryo, durdurulamaz biçimde işlemektedir. Hatta senaryo bitmeden uyansanız bile bedeniniz tekrar uzanmak ve devamını görmek ister rüyanın ve öyle de olur. Burada denizin rengini ve dalgalarını çok net görürsünüz. Gerçekten yüzersiniz. Yüzerken yaşadığınız tüm hisleri orada da yaşarsınız. Araba sürebilirsiniz. Araba sürerken birebir ne yapıyorsanız, rüyada da aynılarını yaparsınız ve hissedersiniz. Lusid rüyaların 'ı, sabah uyanacağınız zaman görülür ve özellikle gece 10 gibi yatıp 3-4 gibi uyanıp; "Ne alaka?! Bu saatte uyandım. 8-9 gibi uyanırım. Bir daha uyuyayım..." dediğiniz gecelerde gerçekleşir ve uyanmadan tam önce yaşarsınız. Tam uyandığınızda bitmiş olur.

Lüsid rüyalarla;

-Tüm fantezilerinizi gerçekleştirebilirsiniz.
-İstediğiniz her şeyin sahibi olabilirsiniz.
-Kendi dünyanızın Tanrısı olabilirsiniz.
-Eğer bu işte iyice profesyonelleşirseniz; Rüyalarınızı dizi-film şeklinde görüp. Ertesi akşam uyuduğunuzda kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.
-Sonraki evresi Astral Seyahat ( Bu konuya sonra değineceğiz. )

Lucid Rüyanın Zararları

Lüsid rüyanın olumsuz etkileri olabilir mi? İstenilen birçok şeyi görebilmek mümkünse, bu bir süre sonra "gerçek hayattan" uzaklaşmaya yol açmaz mı? Ya da en azından "Lusid rüya"da kişi yarı bilinç halinde olduğu için yorgunluk, aşırı uyuma isteği vb. gibi olumsuzluklara neden olabilir mi?

Lüsid rüyalar dinlendirici, keyifli, farkındalık arttırıcı ve gelişime katkı sağlayan rüyalardır. Uyandığınızda kendinizi yorgun hissetmezsiniz. Gün içinde yaşamdan kopuk, sürekli uyku sürecini düşünüyor ve zorlama bir şeyler yapıyorsanız bu sizi çok daha yorgun kılar.

Uyku sürecinde yaşadıklarımız, yaşam kalitemizin rüyalara yansımasıdır. Evrensel ilkeler çerçevesinde yaşayan bireylersek gördüğümüz hiçbir rüya rüyada ne yapıyor olursak olalım uyandığımızda bizi rahatsız etmeyecektir. Huzurlu ve rahat uyanırız. Bu tarz rüya çalışmalarını tüm kişisel gelişim çalışmalarında olduğu gibi dengede tutmak, yaşama karşı sorumluluklarımızın önüne geçmesine izin vermemek, abartmamak, akıldan ve mantıktan uzaklaşmamak, bu bilgilerin bizim kişisel gelişimiz için araç olduğunu unutmamak gerekiyor. Yıllardan beri rüya deneyimi yaşayan, bu konuda araştırmalar yapan biri olarak ben en güzel rüyaların kendiliğinden görülenler olduğunu biliyorum.

Lüsid rüyayla;

-Uyku düzeniniz bozulur.
-Dünyadan kendinizi soyutlarsınız.
-Eğer mutsuzsanız, gerçek dünya yerine sanal dünya daha cazip gelir.
-Beyniniz sürekli meşgul olduğu için çok fazla yorulursunuz.
-Rüyanızdaki yaşantınızı gerçek dünyaya yansıtma sizi agresif ve saldırgan yapar.
-Eğer rüyada olaylar istediğiniz gibi gitmezse psikolojik sorunlara neden olabilir.
-Aşırı uyuma isteği oluşturur.
-Şişmanlığa yol açar, gerçek dünyayı sadece yemek yemek ve tuvalet için kullanırsınız.
-Günde 1-2 saat uyanık kalabilirsiniz.
-Ciddi hastalıklara veya ölüme yol açabilir.

En tehlikelileri: Metabolizmanız bozulup hasta olabilirsiniz, bağışıklık sisteminiz zayıflayabilir veya gerçek deneyimler çok sık olursa nefessiz kalarak veya rüyadaki düşme sonucu heyecanla kalbiniz durabilir, bunlar ölüme yol açabilir. Şimdiye kadar rüya görürken kalp krizi geçiren kişi sayısı oldukça fazla. Lucid yüzünden ölen kişi sayısı, 600 kişi civarında. Psikolojik tedavi görenlerin sayısı, Lucid gören kayıtlı insan sayısının &'sı

Kayıtlı psikolojik tedavi görenlerin sayısı, Lusid rüya görenlerin sayısının &'sı, Lusid yüzünden ölenlerin sayısı 600 müş? Bunun doğruluğu olabilir mi? Başka bir forumda ise böyle bir şeyin mümkün olamayacağı, en azından ölümün gerçekleşmeyeceği söyleniyordu...

Lüsid rüya yüzünden ölen olduğuna inanmıyorum. Ancak pek çok kişi, yanlış rüya inancı nedeniyle, gördükleri rüyalar doğru bir şeklide yorumlanmadığı ve anlaşılmadığı için hasta damgası yiyorlar. Bir süre sonra kendileri de hasta olduklarına inanıyorlar. Bu durumda bana gelen birkaç danışanım olmuştu. İlaç kullanıyorlardı. Hem çevreleri, hem de başvurdukları kişiler tarafından yanlış anlaşılmış, ilaç tedavisine başlamışlar. Rüyalarını yorumladık. Hepsi de gerçekten önemli mesajlar taşıyorlardı. Şimdi ilaç tedavisini bıraktılar. Rüyalarından korkmayı değil onları yaşamayı, rüyalarını uyanmaya seçtiler.

Lüsid Rüyalardan Astrale Nasıl Geçilebilir?

Lüsid rüya, Astral Seyahat'e çıkma bakımından kolaylık sağlayan bir yoldur; fakat biraz alıştırma gerektirir. Çünkü insanlar, rüya görme halindeyken rüyada olduklarının farkında değillerdir, aksine kendisini gerçek yaşamdaymış gibi zannederler. En büyük problem budur aslında. Rüyada olduğunuz idrak etmeye başladığınızda, yani usta birer Lüsid rüya görücü olduğunuzda, istediğiniz zaman astral seyahate çıkabileceksiniz. Fakat bir çoğumuz, kabus gördüğümüz sırada aslında o olayın bir rüya olduğunu fark ederek uyanmışızdır. Sık sık kabus görenleriniz varsa bunun üzerinde çalışarak hem kabuslardan kurtulunabilir hem de Lüsid rüya görebilirler. Kabus gördüğümüz sırada, bir çoğumuz uyanmak isteriz; fakat hem uyanamaz hem de bedenimizi kıpırdatamayız ve bir karabasan geldi sanırız. Bunun nedenini Ergun Candan, "Ruhsal Güçleri Geliştirme Teknikleri" adlı kitabında şöyle açıklar:

"...Hatta bazen hareket etmek isteriz ama bir türlü edemeyiz sanki elimiz kolumuz bağlanmıştır... Bir güç, bizi engellemektedir... Yani bedenimiz benliğimizi dinlememektedir. Bunu sebebi, astral bedenimizin fiziksel bedenle olan irtibatının o anda zayıflamış olmasıdır. Halk arasında genellikle bu tür hareketsiz kalma durumlarına karabasan geldi insanı etkisiz bıraktı gibi yorumlar yapılmaktaysa da , bu olayların karabasanlarla falan hiç bir ilgisi ve alakası yoktur."

Lusid rüya yaşanırken, bilincimiz haddinden fazla açıktır. Hatta uyansak tuvalete gitsek su içsek bile geri yatağımıza uzandığımızda kaldığımız yerden devam edebiliriz. Film, kesinlikle kopmaz. Hatta daha sık rüya görenler, ertesi gün bile kaldığı yerden devam edebilmektedir. Adeta yaşarız rüyayı; gerçek gibidir. Bu gerçekliğin içindeyken aşırı açık olan bilincimizi biraz daha kısıtlayabilirsek ve rüyadaki detaylara yoğunlaşabilirsek, verdiğimiz komutlarla o mekanın gerçekliğine dönebiliriz. Buradaki telkin metodu, bir görüntüye odaklanmak ve onu netleştirmeye çalışmaktan ibarettir.

Örnek verecek olursak, yazlık bir yerde tanımadığımız; ama rüyada bir şekilde tanıştığımız (yani gerçek hayatta daha önce görmediğimiz) arkadaşlarımızla diyaloglarımız olacaktır ve bu diyaloglar çok kesiktir. Cümleler, aklımızda kalmaz ve doğaçlamadır. (Burada bilinçaltımızda tatile gitme ihtiyacımız olduğu yatar). Diyalogdan çok görüntüler ön plandadır. Bu görüntülere yoğunlaşabilirsek örneğimize göre yazlık yerdeki plajın denizin net görüntüsünü detaylandırabilirsek rüyamızı kontrol etmeye başlarız. Dikkat edilirse Lusid rüyalar bizim yazmadığımız; ama bilinçaltımızın yarattığı senaryoya göre hareket eder. Biz bile sonraki aşamada ne olacağını bilemeyiz. Ama müdahale etmenin en kolay yolu doğal görüntüler üzerine yoğunlaşarak onlara daha yakından bakmak olacaktır. Denizi daha önce gittiğimiz bir deniz plajı daha önce gördüğümüz bir plaja uyarlamaya çalışırsak (bakın karakterleri uyarlamıyoruz sabit olan doğal varlıkları uyarlıyoruz) daha önceden bulunduğumuz (örneğin gümbet plajı) mekana bir anda ışınlanmış oluruz ve zaman rüyada gündüz bile olsa Astral'e geçildiği anda gerçek zaman ve gerçek mekan olur. Astrale geçtiğimizi de anlamanın en kolay yolu mekanın detaylarını artık daha net görebilmek ve rahat bir şekilde orada dolaşabilmektir. Daha önce gördüğümüz mekandan aklımızda kalan kenar kuytu mekanlara acaba hala şurada şu bulunuyor mu şeklinde gitmeyi hissedersek, Astralde olduğumuzu kanıtlamış oluruz.


KAYNAKLAR :
www.hermetics.org/Lusid-ruya.html
tr.wikipedia.org/wiki/Lüsid_rüya


Devamını Oku »

Yukarı Git